Yat emri geldi, ışıklar söndü ve karanlık örtüler örtüldü koğuşların üstüne. Bahçeden sızan ışıklarla açıldı yollarım ve uzadı sana. Bana kelimeleri tutabilmek istediğini söylemiştin. Yokluğumda yapabildiğim sadece bu. Yokluğunda ise sarıldığım, düşlerin...
Küçük şeylerin büyüdüğü dünya burası. Bazen bir dal sigaranın, bazen bir yudum suyun, bazense bir çikolatanın insanı özgür hissettirdiği bu hengamede her şeye özlem duyarken insan; senden ötesini umursamayışıma gülümserken yakalıyorum kendimi. Seviyorum da bu halimi. Kendimi sana bırakırkenki terk edilmişliğimde bana kalan, hiçbir zaman bir önem arz etmediğim bedenim.
Kimi zaman tuvalete gitmenin dahi izne tabi olduğu bu "öteki dünya"da sınırsızca yapabildiğim tek eylem: Seni düşünmek... Beni özgür hissettirdiği için değil, rahatımı düşünemeyecek kadar aptal olduğum için değil, bu dünyada beni önemsemesini arzu ettiğim başka biri olmadığından değil... Birçok kesit yaşadığımız şu hayatta ikimiz de neyin ne olduğunu biliyoruz. Gözlerimi ne seninle açtım, ne de seninle kapayabileceğimin garantisi var. Üstelik seninle kanatlanan ruhumun öğrendiği en önemli şeylerden biri de, hiçbir şeyin garantisinin olmadığı.
Seni düşünüyorum: Çünkü hissetmenin de, hissedilmenin de anlam bulduğu en mantıklı açıklama sensin. Mantığın da, ruhun da ayrı yollardan ulaşabildiği yegane adres sensin. Haraç mezat bağışladığım yanılgılarımın çıkınlarına çizilen hatlarda, sana uzanan gerçeklerin izlerini topladım. Ayrık otlarıyla istila edilmiş umut tarlalarım satılırken, kiracısı olduğum dünyamda bulduğum düş bahçemsin. Kangren çiçeklerim çürüdü. Düş yapraklı çiçekler büyüttüm izlerinde. Bir dev büyüyor bu sensizlikte. Nerede olursan ol, nereye gidersen git, ruhunun üstünü açık unutma! izlerinden takip et sana yolcu ruhumun emanetini!