sizden daha kıymetlidirler. şöyle ki bizim evde bir çiçek( çiçek demeye bin şahit ister bildiğin ot) mevcut, hatta ismi de nazlıcan.salonun en güzel yerinde kurulmuş, annemin bütün sevgisini almakla meşgul ki zaten tek işi o. günün belli saatlerinde annemi nazlıcan la konuşurken buluyorum.
-ne güzelmiş benim kızım, aman ne de büyümüş.
-ay annesinin bitanesi o bitanesi
-ablası bak, nazlıcan ne kadar güzelleşti.
+evt anne çok güzel oldu maşallah, biraz sürme de çekelim yapraklarına tam olsun.
hatta annem çiçeğini o kadar seviyor ki, evde olmadığı zamanlarda aradığında sorduğu ilk şey "nazlıcan nasıl" oluyor.
"-nazlıcan nasıl, suyunu veriyomusun?
+hayır anne, susuz bırakıyorum onu. yakında ölür herhalde.
-gelicem bak bir hafta sonra o çiçek bir ölsün görüşücez senle."
durum bu yani, nazlıcan benden bir sıfır önde. o kadar su vermeyip, horlayıp küçük görmeme rağmen nazlıcan hanımda en ufak bir ölüme yatma belirtisi yok. tam tersi ben su vermedikçe kendisi daha bir güzelleşip annemin gözüne girmeyi başarıyor. bir çiçeği kıskanmak ne kadar mantıklı bilemiyorum ama ben kıskanıyorum sanırım. ondan kurtulmak için bulduğum son çözüm: