Ev hayatında beyaz eşyalara neredeyse canlı muamelesi yapılır.
Belki de koltuk, masa gibi eşyalardan farklı olarak, aslında bizim yapmamız gereken işleri üstlendikleri için böyledir.
Ev kadınlarıyla bulaşık makineleri arasında duygusal bir bağ vardır, örneğin. Ben isim takanları bile gördüm.
Yemeği yakan fırınlara her zaman çok kızılır, sanki bu onların su-çuymuş gibi. Bazen fırına karşı bağırış, küfür, kapağını hızla çarparak kapatmak gibi sözlü ve fiziksel tacizlerde de bulunulur!
Bu, bazı beyaz eşyaların, diğer ev möblelerinden farklı olarak, hareket etmesinden, ses çıkarmasından da kaynaklanıyor olabilir.
Elektrik süpürgesi, çamaşır makinesi bu gruptandır mesela.
Özellikle de eski çamaşır makineleri.
Hatırlarsanız tvvist yaparak çalışırlardı!
Hatta evin çocukları bu makinelerin üzerine oturtularak eğlendirilir, böylece bir taşla iki kuş vurulmuş olurdu.
Bu makineler zaman zaman sadece dans etmekle kalmaz, banyoyu da dolaşarak teftiş ederlerdi. E şimdi böyle bir şeye "eşya" diyemeyiz.
Bugüne geldiğimizde, makinelerin de insanlarla aynı değişime uğradıkları görülüyor.
Artık fiziksel güçlerinden çok beyinlerini kullanıyorlar. Programlanan fırınlar, kokulan birbirine karıştırmayan buzdolapları, beyazlarla renklileri ayıran çamaşır makineleri...
Hepsinin içinde birer bilgisayar var; ve bu yapay zekâyla, korkarım bir süre sonra, bize hizmet etmeyi reddederek, kendi hayatlarını kuracaklar.
O zaman, işte o taciz görmüş fırının intikamını korkuyla bekliyorum!*