dünya üzerinde; üstümdeki etkisini çözemediğim yegane mekanlar bütünüdür.
hangi şehrin topraklarında kurulmuş olursa olsun,etkisi gelene gidene göre yüksek farklılıklar gösterirken, benim kalbim de; gelen - giden grafiğinde bir inip kalkıyor hava alanında.
iniyorum uçaktan, yaşadığım şehirden daha sıcak, daha başka bir iklime atıyorum adımımı. kalbimde ciddi bir heyecan,düzgün mü üstüm başım, bozuldu mu saçım? aklımda aklı evvel bir dünya soru ile gelişimin yaratacağı heycanla koşuyorum iç hatlar çıkışa. öyle aydınlık geliyor ki bana yerler, tüm ışıkları toplamış üzerine hava alanı, elinde bir değnek sanki kontuar görevlilerinin, başka bir arzunuz var mı diyorlar bana. yani öylesine ışıl ışıl bir mekan bu alan. ve çıkışta en sevdiğimi gördüğümde, cansızlığı ruha bürünen merdivenler bile birer tangocu gibi geliyorlar gözüme.seviyorum diyorum bu alanı, bana havayı verdiği için tekrar. ve gözlerim ışıl ışıl kavuşuyorum en sevdiğim mekanda en sevdiğim insana.
kendi şehrimde bir gün, ellerimizde minik valizler, yağmur ve rüzgar bedenimizde halay çekmişken varıyoruz şehrin hava(sız) alanına, biliyorum ki saçım, başım, yüzüm tarumar olmuş, baksam aynaya bu ben miyim diye soracağım. bu kadar mı hüzünlü olur bir mekan, bu kar loş gelebilir mi spot lambalar. terledim diyor önümüzde yürüyen hatun, oysa 25 derece ısıtılmış koridorlarda ruhum üşüyor benim, yolculayacağımdan gayrı sevdiğim adamı. bu derece havasız olabilir mi bir mekan, susmayan kadın sesi. hadi uçağa yetiş diyen delirmiş anonsçu, sussa o, unutsak uçağı, gitmesek, yıkılsa bu havadan bozma alan.. süngüm düşmüş üzgünce koridorlarında yürürken, yolcu etmiş olmanın garip çöküntüsü ile bakınıyorumda şöyle bir; sevmiyorum diyorum ben bu mekanı. çıksamda kurtulsam en sevmediğim bu mekandan.
sevdiğimden sebep belli elbet ama bilemedim işte neyin kaynağıdır hava alanları;
kavuşmanın mı ayrılmanın mı?