sa d bin ebi vakkas

entry17 galeri
    6.
  1. Hz. Osman (r.a), halife seçildiği zaman; Ömer (r.a) in vasiyetine uyarak Sa
    d 'ı Küfe valiliğine tayin etti. Ancak, bu seferki Küfe valiliği de fazla sürmemiştir. O, hazineden borç olarak almış olduğu bir miktar parayı geri ödemekte zorluk çekince, hazine emini Abdullah ibn Mes ud tarafından Halifeye şikayet edilmiş; bu şikayet üzerine Osman (r.a), onu Küfe valiliğinden azletmişti. Bunun üzerine Sa d (r.a) Medine yakınlarındaki Akik vadisinde bulunan çiftliğindeki evine yerleşmiş ve ziraatle uğraşmaya başlamıştır.

    Sa d (r.a), Hz. Osman (r.a) ın şehid edilişiyle başlayan fitne ve ihtilaflardan tamamen uzak kalmaya gayret etmiştir. O, müslümanlar arasında kan dökülmesinden çok rahatsız oluyor ve taraflardan kendisine gelen teklifleri geri çeviriyordu. O, ümmetin üzerinde anlaştığı bir halife ortaya çıkıncaya kadar kendisine hiç bir şeyden bahsedilmemesini istemişti. Sa d (r.a), gruplar arasında verilen mücadelelerde kimin haklı kimin haksız olduğunun açıklığa kavuşturulmasının mümkün olmadığını bildiği ve haksız yere bir müslümanın kanını akıtmaktan çekindiği için böyle davranıyordu. O, kendisine gelenlere şöyle diyordu: Bana, iki gözü, dili ve iki dudağı olan ve şu kâfirdir, şu mü mindir diyen bir kılıç getirilinceye kadar asla kimseyle savaşmam (ibn Sa d, a.g.e., III,143; Üsdül-Ğâbe, II, 368).

    Sa d (r.a), güçlü bir kişiliğe ve siyasî desteğe sahip olduğu halde, riyaset çekişmelerinin içine girmekten ömrünün son günlerine kadar kaçınmıştır. Oğlu Ömer ve kardeşinin oğlu Haşim gidip ona; Yüz bin kılış sahibi var ki, hepsi seni hilafet için en liyakatli adam tanıyor dediklerinde onun buna verdiği cevap şu olmuştu:
    Bu sizin yüz bin kılıcınızdan daha kuvvetli tek bir kılıç, mü mine çekilince onu kesmeyen, kâfire karşı sıyrılınca onu kesen kılıçtır(Asrı Saadet, I, 436). Onun bu anlamlı sözleri, müslümanların birbirlerine zarar vermelerine karşı ne kadar hassas olduğunu ifade etmektedir.

    Sa d (r.a), Hicrî 55 yılında ikâmet etmekte olduğu Medine nin dışındaki Akik vadisinde vefat etmiştir. Onun vefat tarihi hakkında, 54 ila 58 tarihleri arasında değişen farklı rivâyetler bulunmaktadır (Üsdül-Ğâbe, II, 369).

    Sa d (r.a)ın cenazesi Medine ye on mil kadar uzaklıkta olan Akik vadisindeki evinden alınarak Medine ye getirilmiş ve Mescid-i Nebi de kılınan namazdan sonra, Bâkî mezarlığına defnedilmiştir (ibn Sa d, III,148). Cenaze namazını Emevilerin Medine valisi Mervan b. Hakem kıldırmıştır. Rasûlüllah (s.a.s) in zevceleri de namaza iştirak etmişlerdi (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).

    Sa d (r.a), vefat edeceğini anladığı zaman yünden mamül cübbesini getirtmiş ve ölünce onunla kefenlenmesini vasiyet etmişti. Bunun sebebi olarak, Bedir gününde müşriklerle karşılaştığı zaman onu giymekte olduğunu ve bundan dolayı bu cübbesini çok sevdiğini söylemiştir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer). ibnül Esir in kaydettiği, Sa d (r.a)ın oğlu Âmir den nakledilen rivayete göre Sa d (r.a) Muhacirlerden en son vefat eden kimsedir (Üsdül-Ğâbe, aynı yer).

    Sa d (r.a), Ashabın seçkinlerinden biri olup sağlığında Cennetle müjdelenen on kişi arasındadır. Yine tarihe şûrâ olayı olarak geçen ve Hz. Osman (r.a)ın halife seçilmesini gerçekleştiren Hz. Ömer (r.a) ın oluşturduğu altı kişilik şûrânın içinde bulunmaktaydı. O, ilk iman eden bir kaç kişiden biri olarak Mekke döneminin sıkıntılarına Rasûlüllah (s.a.s)in yanından ayrılmayarak göğüs germişti. Kıyamete kadar devam edecek olan cihad hareketi için, müslümanları taciz eden kâfirlere saldırarak ilk kanı akıtan odur. Yine Medine döneminin başlarında kâfirlere karşı ilk oku atan kimse olma şerefi de ona aittir. Sa d (r.a), Rasûlüllah (s.a.s) in bütün gazalarına, katılmış, Bedir de büyük yararlılıklar göstermiştir. Allah yolunda, islâm dışı nizamları yok etmek için canını feda etmeye her zaman hazır olduğunu pratik bir şekilde ortaya koymuştur. Uhud gününde müslümanlar dağıldığı zaman Rasûlüllah (s.a.s) i canlarını feda etme pahasına sonuna kadar korumaya çalışan bir kaç kişiden biri de odur. O, müşriklerin Rasûlüllah (s.a.s) i öldürmek için yaptıkları hamleleri, attığı oklarla sonuçsuz bırakmıştı. işte Rasûlüllah (s.a.s) bu kritik anda onun gösterdiği sebat ve yararlılıktan dolayı onu başka hiç bir kimseyi övmediği bir şekilde Ânam babam sana feda olsun, At (Müslim, Fezailu s-Sahabe, 5) diyerek övmüş ve bunu defalarca tekrarlamıştı. Ve yine onun için dua ederek şöyle demişti: Allahım! Sa d dua ettiği zaman onun duasını kabul et. Bu dua çerçevesinde Sa d (r.a)ın yaptığı bütün dualar gerçekleşmekteydi (Üsdül-Ğâbe, II, 366-369; ibn Sa d, III,139 vd.).

    Sa d (r.a), Rasûlüllah (s.a.s)i korumak ve ona gelebilecek zararları engellemek için sürekli gayret içerisinde bulunmaktaydı. Aişe (r.an) şöyle anlatmaktadır: Rasûlüllah (s.a.s) Medine ye gelişinde bir gece uyuyamadı ve; Keşke ashabımdan Salih bir zat bu gece beni korusa dedi. Biz bu durumda iken dışarıdan bir silah hışırtısı duyduk. Rasûlüllah (s.a.s) Kim o? dedi. Gelen zat Sa d b. Ebi Vakkas ım karşılığını verdi. Rasûlüllah (s.a.s), ona Neden buraya geldin? diye sorduğunda Sa d, şöyle cevap verdi: içime Rasûlüllah (s.a.s) hakkında bir korku düştü de onu korumak için geldim. Bunun üzerine Rasûlüllah (s.a.s) ona dua etti ve sonra da uyudu (Müslim, Fedâilu s-Sahabe, 5). işte Rasûlüllah (s.a.s)in kendisi için duyduğu endişeyi Allah Teâlâ bu seçkin insanın kalbine ilham etmiş ve onu Rasûlünü korumak için harekete geçirmişti. Buradan, Sa d (r.a)in, islâm davasını yüceltmek ve düşman güçlerin ona karşı komplolarını engellemek için o kadar büyük bir özveriyle çatıştığı açıkça anlaşılmaktadır. Onun Rasûlüllah (s.a.s) e karşı duyduğu sevginin sınırsızlığı, Uhud da olduğu gibi daha sonraları da onu kendi nefsini feda ederek korumaya sevketmiştir.
    0 ...