evet efendim annesi ve babasının kendini kemalist ve laik rejim üyesi olarak nitelendirdiği çocuğun, büyürken yaşadığı manevi sorunlardan dolayı oluşan sevgi açlığıdır. böyle çocuklar genelde sevgisizliğin iyi bir şey olduğunu söylerler büyüdüklerinde. lakin sevgi açlığı çektikleri yadsınamaz bir gerçektir.
aile fertleri onu her zaman kendileri ile eşit bir birey olarak gördükleri için, çocuklarının ergenlik bunalımlarını, kişilik kazanma çabasında olmalarını pek önemsemezler. çocuk ise tam gelişme evresinde olduğu için bunu sevgisizlik olarak algılayarak, o da büyüyünce aile büyükleri gibi davranacaktır çevresine.
bakınız efendim kemalist bir çocuk, kesinlikle reddedecektir sevgi açlığı çektiğini. ben sevgiye açım diyen birini gördünüz mü? yahut depresyon rollerine bürünüp hayatı zehir edecektir kendine. başımdan geçen bir hikayeyi anlatarak bu olayı daha çok anlaşılabilir kılmak istiyorum...
efendim geçenlerde, yıllardır arkadaşlık yaptığımız, dini sohbetlere katıldığımız bir arkadaşımızın evine çat kapı misafirliğe gittik. hülasa yaşananları anlatmadan kısa keseyim. kapıya yaklaştığımızda onuncu yıl marşı dinlediğine kulak misafiri olduk. içeri girdiğimizde içim ürperdi fakat çaktırmadım diğer arkadaşlara. herneyse çocuk marşı duyduğumuzu anlamış olacak ki, direk olarak konuya girdi;
abi ben yıllardır sevgiye açım. ailem bile beni yetiştirirken sevgi göstermedi, ben gerçek sevgiyi, arkadaşlığı sizin yanınızda buldum. siz de yoktunuz, bu yüzden bu marşı dinliyordum, lütfen beni bir daha yalnız bırakmayın dedi. bir anda böyle muhtaç birisini görünce gözlerimden yemin ediyorum yaşlar boşaldı. kendime mani olamadım. o saniyeden itibaren kan kustum. fakat dudaklarımı ısırıp, yumruğumu sıkarak paltomu verin dedim diğer arkadaşlara ve oradan ayrılacakken; peki neden onuncu yıl marşı dinliyordun, madem yalnızdın, bizi arasaydın dedim. tamam onuncu yıl marşı çok fevkalade, bizim marşımız, türkün marşı ama bayram değil seyran değil dedim. cevabını beklemeden sus işareti yaparak hızlıca çıktım. diğer arkadaşlar teselliye devam edelim, yalnız kalmasın dedi. ben ise ne kadar teselli etmek istesem de, durmak için yeterli enerjiyi bulamamıştım..
evime gelirken kafamda; yalnızlık ve onuncu yıl marşı arasındaki bağlantıyı bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum. cevabını bulmuştum. neyseki o arkadaştan o kadar uzaklaşmamıştım. neden dinlediği ise;
yıllarca sevgi açlığı çeken bu arkadaş, bizden de ayrı kaldığı için evde bir ses olmasını, onuncu yıl marşı ile kendini çoğullaştırmayı arzuluyordu. ne diyordu onuncu yıl marşında?
işte kendini çok kişi gibi göstermek ve yalnız değilim imajı vermek için dinliyordu. yapbozu kafamda birleştirmiş ve allah'ın bu müthiş zekayı bana bahşettiği için sabaha kadar dua edip, zikir çekmiştim.