biliyorum bunları okuyamayacaksın ya da okusan bile sana olduğunu bilmeyeceksin. kendimden nefret ediyorum çünkü; ben gülünce bile mutlu olabilen bi insanı kendimden iğrendirdim.
ilk öpüşmemizi hatırladın mı? öpmek için bakıp duruyordum fakat; bi türlü cesaret edemiyordum. pat diye öpüverdin sevgilim. o an dudaklarımdan bütün bedenime huzur yayıldı sanki. hani çizgi filmlerdeki karakterlerin ayak ucundan başa donması gibi. peki birbirimize ilk dokunduğumuz anı? heyecandan zangır zangır titriyorduk. ilk beraber uyumaya çalışmamızı hatırladın mı peki? defalarca başını göğsüme koymuştun ama gene her defasında abuk formlara bürünmüştük. ilk yan yana oturmamızı hiç unutmadım zaten. teşkilattan ülkücüler beni tenhaya çekip uyarmışlardı 'ağır olun' diye. 'ben de sizdenim aga.' diyince bırakmışlardı.
salonumuzu ihtişamlı, oturma odamızı sade istiyordun. oğlumuz olacaktı hani, tüm mükemmel sıfatlarına bir de 'oğlumun annesi' eklenecekti.
hiç aklıma gelmezdi bi gün 'benden bu kadar' diyebileceğin. hiç gelmezdi aklıma bana bomboş ve donuk gözlerle bakabileceğin. aklımın ucundan geçmezdi 'orkun' isminin sana hiç bir şey ifade etmeyeceği.
ve şimdi... şimdi her an 1 metre uzağında olup da sana seslenememek , eskisi gibi tutup kolundan çeke çeke götürememek, arkadaşın olduğunu bildiğim erkeklerden bile kıskanmak nasıl bir şey bilemezsin. sana öyle kızgınım ki; bana yemin ettiğin, asla yapmam dediğin şeyleri, bize özel şeyleri başkasıyla yaparken hiç mi aklına gelmiyorum? gece yastığa kafanı koyduğunda zihnin paylaştıklarımızdan bi demet sunmuyor mu hiç? annen hiç mi sormuyor 'orkun vardı noldu?' diye?
ve en önemlisi yaşanmışlıkları nasıl bu kadar kolay yoksayıp hayatının öznesini değiştiriyorsun?