Sahabiler ve onları izleyen dinamik müslümanların Allah`ın Kitabını anlamadaki metodları, öyle sanıldığı gibi karmaşık, girift ve müşkil degildi. Onlar salt rabbani hidayete ulaşmak icin okuyorlardı.
Sahabiler, Kur´anın anlaşılır ve tatbik edilir Kitap olduğuna baştan kesin olarak inanmışlardı. Esasen Kuran kendisini, inmeye başladığı ilk günden itibaren böyle tanıtmıştı. Binanaleyh, sahip oldukları dil bilgileri, akıl ve zekaları, kültürleri ve gerçeğe olan tutkularıyla, okudukları Kuran ayetlerini genellikle anlamaya çalışıyorlar, anlayamadıklarını birbirlerine, veya doğrudan Hz. Peygamber efendimize soruyorlardı.
Günümüzde ve taklid anaforunun hakim olduğu dönemlerde , en çok gaflet edilen işte onların bu özellikleri olmuştur. Yani sahabiler ve onları izleyen ilk müslüman nesiller, önce bizzat kendileri anlamak için Kur`anı okuyorlar, bilmedikleri bir ayetle karşılaştıklarında bir bilene soruyorlardı.
Halbuki sonraları insanlar, kural ve şartlarına uyarak bizzat Kuranı okuyup anlayacakları yerde , önce Kuran ayetleri hakkında nelerin söylendiğini okudular. Yani kendilerince alim saydıkları ancak hayatlarında hiç görmedikleri ve nasıl bir insan olduklarını bilmedikleri insanların kitaplarını okudular ve inanç sistemlerini bunlara göre oluşturdular.
Buda hiçbir zaman Kurana uzanamamayı ve kişilerin kendi nefislerini Kuran karşısında mükellef ve muhatab görmemeleri sonucunu doğurmuştur.