devlet dairelerindeki sistem arızası muamması

entry3 galeri
    1.
  1. laf kulaktan kulağa yayılıyor:

    şistem arızası varımış, işlem yapamıyorlarımış (yazmasının oyasına kurban olduğum, sistemi ne biliyon sen? şistem diyen 70 yaşındaki dillerini yidiğim, nasıl da bilişim uzmanı gibi konuşuyon sen öyle? şistem hemi? bu bi meşaz olmalı)

    naçizâne yaşam felsefem şudur: insanoğlu, küsküler arasında yaşar. her daim onu hoblatmaya çalışan dahilî ve haricî unsurların arasında, götünü olabildiğince sıkarak, günü en az küsküyle bitirip eve gitmeyi amaçlayarak yaşar. insan neyle yaşar? küskülerle. bakkal siker adamı (pezevengin evladı her seferinde eski bozuk para itelemeye çalışıyor.), dolmuşcu siker, dov cons endeksi siker, iddaada güvendiğin elin iskoç takımının kalecisi siker, patron siker, alacaklı siker, verecekli siker, sevgilin siker ulan! hem de tek bakışıyla yapar bunu elin kızı. tek lafıyla, tek susuşuyla, tek gözünü devirmesiyle hayatını topyekün siker. neyse, bu kısım experimental'in alanı. ihlal etmeden kenardan devam edelim.

    devlet daireleri de muazzam küskülerle doludur. belge eksik olur, ananın da gelmesi gerekiyordur, şef bi yere kadar gitmiştir (tavsiyesini siktiğimin şefi nerye gidiyosa mesai saatinde), imza yanlış yere atılmıştır... her şey olur. sen götünü duvara daya kardeş, aman diyem.

    sistem arızası da böyle bir şey işte. alman gibi, zenci gibi, at gibi eşşek gibi. irice yani, kanırtırcasına, gözlerden yaşlar getirircesine.

    saat 4 buçuğa kadar üç beş kara bıyıklı adamla bi o kadar da kalın baldırlı kadına belgeler imzalatıp, şehrin başka bi kahverengi dairesindeki kara bıyıklı kahverengi kazaklı adama teslim etmem gerekiyormuş. numara alıp beklemeye başlıyorum. 2 kişi var benden önce. yarimin al yanaklarına bakar gibi bi heyecanla numaraların olduğu dijital panoya bakıyorum. sonra, kalın baldırlı memurların birinin ağzından offff sesi eşliğinde çıkan rüzgar, sihirli cümleyi getiriveriyor kulaklarıma: sistem arızalı, işlem yapılamıyor.

    anasının yanında kâh ağlayarak kâh bağırarak milletin sabrıyla oynamakla görevli 4 yaşındaki veletten tut, hayatında teknoloji namına kullandığı tek alet televizyon kumandası olan teyzeye kadar (ki, onu da sadece açıp kapatabilecek kadar biliyor) herkesin dilinde bu. öyle kutsal, öyle ürkütücü ki, kimse düşünmeye bile cesaret edemiyor, ne lan bu sistem arızası diye.

    abdülhamit'ten kalma sararmış bilgisayarların başındaki memurlar bir anda cisim değiştiriyor: birazdan uzaya fırlatılacak diskavıri 4 füzesinin ateşleme düzeneği sisteminde arıza oluşmuş. oooh, fak yuu meeen! ateşleme bir süreliğine ertelenecek. beyaz saraya bunu nasıl anlatacaz... öyle bi dokunulmazlığı var meselenin.

    yüksek bir yere çıkıp, az önce bulduğu bir dini halka ilan eden meczup gibi bağırmaya başlasam: nedir dayı bu sistem arızası? ne kadar beklemek zorundayız? bununla ilgilenen pezevek hangi kapı önünde sigara içiyor? ne marka içiyor? vay çakaal, malbuş hemi? neyi bekliyoruz? allah tarafından mı giderilecek arıza? biriniz iki kelime edin lan! efendi gibi, dişe dokunur somut bi mazeret belirtin! abaküs ayarında makinalar var önünüzde. nasıl bi sistem olabilir ki içinde? bu arada, sevgili 'devlet dairesinin kayda değer tek güzel çalışanı', sana sesleniyorum. şu arkandaki süveterli memur yarım saattir senin götüne bakıyor. demedi deme...

    bizim bi teyzeoğlu, devlet dairelerindeki sistem arızalarının türk cinnetine etkisi konulu doktora tezi yazmak istediydi de, derin devlet tarafından engellendiydi. neymiş, 17 yaşında doktora tezi veremezmiş! önce öss'yi kazanması gerekiyormuş, götüyün bokuyla neyin teziymiş lan çakalmış! hep işte bu engellemeler şeyapıyor memleketi. gerçekler ortaya çıksın istenmiyor. sistemin sorgulanması istenmiyor.

    lafı çok mu uzattım? ayda yılda bi yazıyoruz hacıabi. n'olacak yani az uzun yazsak? zaten biri şarabımızı döktü, soğanımızı çaldı, biri saksımızı çiğneyip gitti, biri hiç yoktan vurdu kafeste kuşumuzu. gözüm yaşarıyor, yüreğim kanıyor, olmasaydı sonumuz böyle.

    bize ayrılan sürenin sonuna mı geldik? son olarak şun.. hayır efendim, lafımı bitirmeme izin verir misiniz? lütfen, bakın diğer konuklar ağız ishali gibi konuştu program boyunca. son bi cümle, evet. teşekkürler. ama böyle olmuyor sayın kırca, haksızl.. evet, son cümlem: fak yor sistım lan ibneler, diye bağırıp koşarak uzaklaşmak istiyorum daireden. ama yarın gene gelicez, elimiz mahkum.
    0 ...