gözlerine bakarken
güneşli bir toprak kokusu vuruyor başıma,
bir buğday tarlasında, ekinlerin içinde
kayboluyorum...
yeşil pırıltılarla uçsuz bucaksız bir uçurum,
durup dinlenmeden değişen ebedi madde gibi gözlerin:
sırrını her gün bir parça veren
fakat hiç bir zaman
büsbütün teslim olmayacak olan.
nazım hikmet ran
*
*
*
evet sözlük belkide hayatımın en büyük hatalarından birini yaptım. zaten hayatı baştan aşağı falso olan biri için çok da yadırganacak bişey değildi aslında. ama bu seferki sanırım en fazla canımı acıtandı.
hani çok uzun zaman dua edip beklersin ya bişey olmasını
yavaş yavaş adım adım ilerlersin tuğla tuğla koyarsın hepsinin üstüne.
ve bir an gelir tam da ulaşmak üzereyken semaya
yanlışlıkla elin takılıverir en alttaki tuğlaya
birden sendeler yaptığın onca şey.
sen korkuyla sarılırsın hepsine bir den
tutmak için tekrar düzeltmek için herşeyi.
daha da kötü yaparsın olanları
her düşen tuğlanın açtığı yaralardan fazladır
onu yıkmış olmanın acısı.
ve bir an için lanet edersin kendine.
hiç olmamış olmak istersin
hiç başlamamış olmak
hiç hayal etmemiş olmak
hiç sevmemiş olmak
istersin içten içe
olmaz onu bile beceremezsin...
daha nasıl anlatılır bilmem içinde olduğum durum aslında daha güzel anlatan da vardı halimi peyami safanınbir akşamdı eserinden bir alıntıda şunlar yazar. peyami safayı sevenlere hitaben...
her saadette eksik bir şey vardır, her saadette bir felâket unsuru vardır; bu mahrum olmak korkusudur. o saadetten mahrum olmak korkusu. ve sonra biliriz ki, saadet bitecektir.
bunu bilmek saadetin felâketidir.