önyargılı duygularla ve kulaktan dolma bilgilerle eleştirilen sanatçılardan
belki de bunu en "hak etmeyeni"...
Yaptığı müziğe, daha birkaç şarkısını baştan sona dinlemeden hakaret edenler, bir albümünü bile dikkatle incelemeyip "ağlayarak şarkı söylüyor" teranesinden başka laf bilmeyenler, zahmet olmazsa aşağıdaki satırlarımı okuyunca anlayacaktır belki onun müzik dünyasına ne kattığını!
"Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan zordur" ama bi deneyin isterseniz...
(Biraz Can Dündar tadında oldu amenna, yavan olmasından iyidir:)))
Ne adı-soyadı Ferdi Tayfur'du, ne de yaptığı müziğin adı arabeskti.
1945 yılında Adana'nın yoksulluğuyla meşhur Hürriyet Mahallesi'nde dünyaya gözlerini açtığında babası ona Turan ismini vermişti ama gün gelecek o Turan Bayburt, ismini de talihini de değiştiren bir mucizeyi başarıp Ferdi Tayfur adını alarak şöhretiyle ve zenginliğiyle baş döndürecekti.
Daha çocuk yaşta hayatın en acımasız koşullarıyla yüzyüze gelmiş, babası bıçaklanıp öldürülünce fakir bir yetim olarak tarlalarda ırgatlığa başlamıştı.
Ama ömrünün sonuna dek böyle yarı aç-yarı tok yaşayıp kanaat içinde ölmek yerine bambaşka hayalleri vardı daha o günlerde! iyi bir sinemacı ya da tüm Türkiye'de ses getiren bir şarkıcı olmak gibi.
Talih ona Yeşilçam kapısını değil de Unkapanı yokuşunu reva görmüştü, oyuncu olmayı çok istese de Yılmaz Güney, Cüneyt Arkın, Kadir inanır, Tarık Akan, Fikret Hakan gibi devlerin parsellediği Türk Sinemasında ona ancak figüranlık düşüyordu, kabul ederse...
Bu, Ferdi Tayfur'un ilk büyük hayalkırıklığıydı ama her şey bitmemişti tabi, "son kozunu" oynamayı hala düşünüyordu ve adım atıverdi böylece; 1967'de Unkapanı Plakçılar Çarşısı'na.
Fakat buraya gelip şöhret olmayı düşleyen kavruk Anadolu delikanlısı sadece o değildi, binlerce genç plakçıların kapısını aşındırıyordu.
Israr edip şansını denedi, kendini dinletti yapımcılara, hatta birkaç albüm de yapıldı kendisine ama Türkiye'nin tanıdığı bir şarkıcı olmak şöyle dursun, Adana'ya dönecek otobüs parasını zor bularak geri döndü memleketine.
ikinci ümidi de suya düşünce bir dönüm noktası olacak kararını vermek için günlerce düşündü, ırgatlığa devam mı yoksa şarkıcı olarak bambaşka bir hayat sürmek mi?
Sonunda yüreğinin sesini dinleyip yine istanbul'un yolunu tutacaktı, bu "yürekten şarkı söyleyen Adanalı genç"!
1974'te tekrar geldiği istanbul'da peşpeşe 7-8 plak daha yaptı, ama yine istediği patlamayı yapamamıştı, sadece "Huzurum Kalmadı" adlı şarkısı beğenilmişti. O yıllarda piyasaya Türkçe sözlü hafif batı müzikleri, Anadolu Rock denilen bir sentez müzik ve Türk Pop müziği hakimdi, bunlardan arta kalan boşluğu da benzersiz müziğiyle Orhan Gencebay dolduruyordu, yani bir anlamda bu yanık sesiyle hıçkırıklı -acılı şarkılar söyleyen şarkıcıya şimdilik yer yoktu.
Boynu bükük duruşuna, ezik bakışlarına, çekingen konuşmasına inat, pes etmeyen bir yapısı vardı ve yine yılmayacaktı. Ertesi yıl "Akşam Güneşi" plağını çıkartınca biraz olsun dikkat çekmeyi başarmıştı, ama ona asıl ününü getiren şarkıyı patlattığında yaldızlı hayalleri gerçeğe dönüşecek ve ünlü bir yıldız oluverecekti!
Bu şarkının adı "Çeşme" idi ve tam anlamıyla Ferdi Tayfur'u ülke çapında bir meşhur haline getirmişti.
Albümün ve Çeşme'nin getirdiği şöhret ona çok istediği bir kapıyı da ardına kadar açmıştı:sinema...
1976'da çekilen ve ilerde aynı hayatı paylaşacağı Necla Nazır'la başrolünü paylaştığı "Çeşme" filmi büyük bir gişe başarısı yakalayarak, 1 milyon civarında izleyici sayısına ulaşıp yapımcısının da yüzünü güldürmüştü.
Esmeye başlamıştı artık, "bir Ferdi Tayfur fırtınası" ve dineceğe de benzemiyordu, 1977 yılı onun için tam bir zirveye çıkış yılı olmuştu.
Ardı ardına çıkardığı 45'lik plaklar ve bu plaklardaki her şarkısı ününü bir kat daha arttırıyordu: "Merak Etme Sen", "Batan Güneş", "Huzurum Kalmadı", "Ne Senden Geçerim ne Meyhaneden", "Yadeller", "Benim Gibi Sevenler" ve daha nice şarkısıyla listeleri alt üst ediyor, 1977'den itibaren Türkiye'nin en çok dinlenen ve sevilen sanatçılarından belki de en meşhuruydu artık.
Bir yandan da en büyük rakibi olarak gösterilen ve 1970'ten beri alanında tek kral olan Orhan Gencebay'ın krallığına son vermişti nerdeyse!
Bu yıl içinde "Derbeder" ve "Benim Gibi Sevenler" isimli 2 film daha çevirmiş, bu filmler de gişeleri alt-üst ederek yılın en çok izlenen filmlerinden olmuştu, seyirci sayısı hiçbir filminde 1 milyon sayısının altına düşmeyince, film yapımcılarının iştahı gittikçe kabarmıştı.
1978 yılı da Ferdi Tayfur için adeta altın yıl olmuştu, "Batan Güneş","Son Sabah" ve "Yadeller" isimli 3 filmde daha oynamış bu filmler de toplam 2.5 milyon civarında izleyiciyi sinemaya çekmiş, albüm çalışmalarına hız kesmeden devam edip, yine arka arkaya çıkardığı 45'lik plaklarla zirvedeki yerini sağlamlaştırırken, bazen kendi bestelerini bazense Mustafa Sayan, Ali Tekintüre,Ahmet Selçuk ilkan gibi çok değerli müzik ve şiir üstadlarının eserlerini seslendirmiştir.
1979 yılı Ferdi Tayfur için kelimenin tam anlamıyla benzersiz bir başarı yılı olmuştu. "insan Sevince", "Yuvasız Kuşlar", "Yeter", "Ümit Dolu Yıllarım" gibi hit şarkılarla tüm Türkiye'de en popüler şarkıcı ünvanını perçinlemiş, bu yıl içinde çevirdiği iki filmden "insan Sevince" filmi 1.5 milyon izleyici sayısına ulaşırken Perihan Savaş ile başrolünü paylaştığı "Yuvasız Kuşlar" filmi tam 2.5 milyon seyirci tarafından izlenerek bir rekor kırmıştı.
Şarkıları dilden dile dolaşan, neredeyse evlerin, kahvehanelerin, minibüslerin, otobüslerin yarısında posterleri asılı duran, "rakipsiz olmak canımı sıkıyor" diyecek kadar müzik ve sinema dünyasına damga vuran Ferdi Tayfur için 1979, sanat hayatının en zirve noktası olmuştu.
1980'e girildiğinde Ferdi Tayfur için değişen pek bir şey yoktu. Yine filmler çevirmeye devam ediyor, özellikle "Nisan Yağmuru" albümüyle yine zirveyi kimseye bırakmıyordu.
Fakat başından beri süren bir yasak vardı Ferdi Tayfur için TRT'de ve bu durum canını epeyce sıkıyordu. TRT'nin "Türk müziğini yozlaştırıyorlar" diyerek Orhan Gencebay ve kendisine koyduğu yasak, devletin sinemada yaptığı sansürün bir başka biçimiydi.
Batı müziklerinin berbat kopyalarıyla her yıl Eurovision Şarkı yarışmasına katılıp sonuncu olanların Türk müziğini daha iyi temsil ettiğine inanıyordu TRT, "Kötü müzik yoktur,kötü icra vardır" gibi bir evrensel müzik gerçeğinden de haberi yoktu TRT'nin ve hiç olmayacaktı!
Ekranlara çıkamasa da albümleri milyonlar satıyor, filmleri büyük bir seyirci sayısına ulaşıyordu, önlenemez bir yükselişti onunki.
1981 yılına girildiğinde ise, tahtını daha da sağlamlaştırmak istercesine öyle bir albüm daha yapmıştır ki, her biri birbirinden güzel olan mükemmel şarkılarla dolu "Ben de Özledim" isimli albüm, adeta Ferdi Tayfur kasırgasının hiç dinmemesini sağlayarak bomba gibi patlamıştı.
1977'den beri 1 numaraydı, bu yılı da zirvede kapatıyordu tabir-i caizse.
En yakın rakibi ise sanılanın aksine Orhan Gencebay değil, inanılmaz güçlü sesi ve benzersiz türkü yorumlarıyla Anadolu'yu sallamaya başlayan ibrahim Tatlıses'ti.
Bu genç türkücü, değişik bir altyapıyla seslendirdiği türkülerle başladığı şarkıcılık hayatında çok geçmeden Ferdi Tayfur'un zirvede olduğu arabeske geçiş yapacak ve gün gelip Türkiye'nin en çok dinlenen sanatçısı olacaktı.
1982 yılında albümün güzelliği-satışı ve ülke çapında popülerlik alanlarında çok belirgin bir Ferdi Tayfur-ibrahim Tatlıses yarışı görülmüş, Ferdi Tayfur "Sende mi Leyla" albümüyle ipi önde göğüslese de ibrahim Tatlıses, bu albümden hemen sonra yaptığı albümlerle Türkiye'nin en popüler sanatçısı ünvanını onun elinden alacaktı.
1982 için denilebilir ki, Ferdi Tayfur zirvedeki son yılıydı, bir daha uzun süre fırtına gibi estiği bir yıl-albüm olmayacaktı, ta ki 1992 Prangalar albümüne kadar!
Sen de mi Leyla'dan sonra film çevirmeye, belli bir kalitenin üstünde güzel albümler yapmaya devam eden Ferdi Tayfur, yaşadığı önlenemez düşüşün etkisini en aza indirmeyi, müzik tarzından pek ödün vermemeyerek başarmış, bir zamanlar fırtına gibi esip sonra ortadan kaybolan şarkıcılar kervanına katılmamıştı!
Ortalama bir-birbuçuk yılda albüm çıkarmaya, az da olsa film çevirmeye devam etmiştir.Bu dönemde yaptığı albümler şunlardır:
*Bir Avuç Gözyaşı (1983)
*Yaktı Beni (1984)
*Naz Etme/ Canına Okuyacağım (1985)
*Haram Oldu (1986)
*Ya Benimsin Ya Toprağın (1987)
Kurtuldum(1988)
*Allah'ım Sen Bilirsin (1989)
Hoşçakal Leyla (1990)
Bana da Söyle (1991)
1992 yılı, Ferdi Tayfur'un müzik yaşamında adeta 2.bir dönüm noktası oluvermişti, çünkü öyle bir albüm çıkarmıştı ki, fanatikleri-sevenleri bir yana, onu ve yaptığı müziği pek sevmeyenler bile bu albümü yere-göğe sığdıramıyordu, "Prangalar" idi bu unutulmaz albümün adı!
Birbirinden güzel 10 şarkıdan oluşan bu kaset, gerek müzikal altyapısı, gerek etkili şarkı sözleri ve en önemlisi ses ve yorum olarak Ferdi Tayfur'un 10 şarkıyı da enfes seslendirmesiyle tüm dikkatleri üzerine çekmişti. Özellikle "Emmoğlu ve Prangalar" şarkılarında adeta kendisiyle yarışmış ve kariyerinin en iyi yorumlarından ikisine imza atmıştı. Prangalar albümü müthiş bir satış rakamına ulaşarak 2 milyon 450.000 gibi erişilmesi zor bir sayıda müzikseverle buluşmuştur.
1993 yılını albüm yapmadan geçiren Ferdi Tayfur, 1994'te de bomba bir albümle müzik piyasasını sallamış, "Prangalar'ın mirasını yiyerek yaşar bundan böyle" laflarını boşa çıkarmıştı. "Mor Güller" adını taşıyan bu kaset için, "Fadime'nin Düğünü" şarkısının klibindeki bazı absürd-gereksiz sahnelerin alışılmış Ferdi Tayfur duruşuna büyük zarar verdiği eleştirileri dışında bir olumsuzluktan pek söz edilmemiştir. 8 şarkıdan oluşan bu güzel albüm, özellikle "içim Yanar", "Ben de Unuturum", "Hayırsız" gibi çok sağlam şarkılarla Ferdi Tayfur sevenleri fazlasıyla memnun etmiş ve 1 milyon 40 bin gibi iyi bir satış rakamı yakalamıştı.
Mor Güller'den sonra "Dünya" adlı albüme imza atar Ferdi Tayfur 1995 sonlarına doğru! ertesi yıl ise "Zaman Tüneli" adıyla o da modaya uyup eski klasik eserlerini tekrar yorumladığı bir albüm çıkartır. Hemen ardından ise "Yoksun/Kör Talih" albümü gelmiştir1997'de, ancak bu 3 albüm de beklenen ilgiyi görmediği gibi hayli düşük satış rakamlarında kalmıştır. 1998 yılında çıkardığı albümün adı "Of Dağlar" idi, bu albüm kendisinden önceki 3 albümden de daha çok beğenilmiştir, gerek müzikal altyapı gerekse yorum ve ses bakımından.
1999'u 2000'e bağlayan kış günlerinde "Zengin Olursam" adlı bir albüm daha çıkarmış ancak albüm beğenilmek bir yana albümle beraber Ferdi Tayfur eleştirilerin boy hedefi haline gelmişti, albüme ismini veren hareketli şarkı nedeniyle yerden yere vuruluyor, tarzından ödün verdiği gerekçesiyle,eskisi kadar kaliteli-etkileyici şarkılar besteleyememekle suçlanıyordu duayen sanatçı. Zaman Tüneli 2 ve Zaman Tüneli 3 albümleriyle de istediği başarıyı sağlayamamış, albümler 100.000 satış rakamına zor ulaşmıştı, hayranları şarkıların yeni yorumlanmış şekilleriyle hiçbir zaman barışmayacaktı.
2002 yılında çıkardığı "inceden" albümüyle her anlamda vasat aşamıyordu Ferdi Tayfur, "eskisi gibi ilham gelmiyor galiba bana"diyerek kendisi de yaşadığı bu mesleki durgunluğu kabul edecekti o günlerde.
2003'te "Durun Ayaklarım" ve 2004'te çıkardığı "Bir Demet Gül" albümleriyle besteciliğe-yorumculuğa devam eden Ferdi Tayfur, yaptığı müziği dinleyen kesimlerin günümüz şartları,değişen müzik anlayışları vs. gibi nedenlerle gitgide azalması, korsan müziğin baş edilmez bir hal alması gibi sebeplerle albüm yapmaya çekinir hale gelmiş, "ilham eksikliği" mevzusu da eklenince eskisi gibi şarkı besteleyemez bir duruma düşmüştü.
Sanatçı, müzik yaşamında hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını yavaş yavaş anlamaya başlasa da son çırpınışlarını esirgemiyordu nota dizelerinden, hala üretmek istiyordu, hala yaralı yüreklerin sızısını anlatmak istiyordu buruk coşkusuyla, çünkü yapabildiği en iyi iş bu olmuştu 40 yılı aşkın müzik hayatında.
2006'da "Aşkın Cezası" adlı bir albüm daha çıkaran Ferdi Tayfur, geçmişte çok güzel albümlere imza attıkları Mustafa Sayan'ın müzik yönetmenliğini yaptığı bu kaliteli albümle çok ön plana çıkamadıysa da 2000li yıllarda yaptığı en iyi albüm sayılabilirdi aslında.
Takvim yaprakları 2007 Mayısı'nı gösterdiğinde Ferdi Tayfur inanması güç bir işe imza atıyordu! "Gençliğimin Şarkıları" adını verdiği tamamen Türk Sanat Müziği klasiklerinden oluşan bu albümde, yorumlanması birbirinden zor TSM eserlerini hayranlarının bile beklemediği bir mükemmellikte seslendirip ses ve yorum olarak adeta yıllanmış şarap tadına erişmişti. hem de hiç beklenmedik bir müzik türünde!
ilgili şarkıları kendi bestekarlarından ya da en iyi yorumlamış sanatçılardan dinleyip de Ferdi Tayfur'un albümde bu şarkıları nasıl yorumladığına bakanlar hayretler içinde kaldıklarını birer birer itiraf ediyorlardı, çünkü Ferdi Tayfur kendi bestesi olan şarkılarda bile detone olan ve sesi-yorumu mükemmel sayılamayacak bir müzik adamı olarak tarif edilip durulurken böylesine güzel ve unutulmaz,bir o kadar da şaşırtıcı bir albüme imza atacağını kimse pek beklemiyordu
Şaşkın bakışlar arasında yılın en iyi TSM solisti ödülünü alırken, "Şarap gibidir onun sesi,yıllandıkça güzelleşir, ne sandınız" diyecekti bir sanatçı arkadaşı onun için; Ferdi Tayfur'un gözleri dolarken...
Son olarak Kasım 2009'da "Boynu Bükük Şarkılarım" adlı bir albümle hayranlarına süpriz yapan ve hicran yarası tadındaki şarkılarını yeniden yorumlayan Ferdi Tayfur Türkiye müzik tarihine adını altın harflerle yazdırmış büyük bir müzisyen ve benzersiz bir yorumcu olduğunu bir kez daha kanıtlıyordu.
Yaptığı müziği sevmeyip, onu dinleyen kitleleri de elitistçe aşağılamayı entelektüelliğin gereği sayan insanların, bir albümünü bile baştan sona dinlemediği düşünülünce traji-komik bir manzara beliriverir.
"Kötü müzik yoktur, kötü icra(seslendirme-yorum) vardır" sözü müzikle ilgisi bulunan herkesin kulağına küpe olması gereken bir evrensel değer yargısını ifade eder.
Ferdi Tayfur, içinde çok çeşitli türlerin renk verdiği müzik anlayışıyla, benzersiz yorum gücüyle, içten ve yanık sesiyle, 300'ün üstündeki bestesiyle ve seslendirdiği 500 civarında şarkıyla Türkiye müzik coğrafyasının en değişik iklimlerinden birisidir, çok sevilir, sevilmez ayrı mesele ama yok sayılmayı asla hak etmeyen bir müzik emekçisidir!