aşık mahzuni şerif

entry249 galeri video19
    58.
  1. Ortaasya'dan beri süregelen bin yıllık çalıp-söyleme geleneğinin belki de en güçlü temsilcisi!
    Mahzuni Şerif'e dair ne zaman bir şeyler duysam ve okusam nedense hep önemli bir tarafı yarım bırakılmış yapı misali canımı sıkar söylenenler,seçilen sözcükleri yavan bulurum genellikle,onu farklı bir ozan yapan ne varsa es geçilir laf arasında,araya kaynayıverir. Bir gün buna öyle canım sıkıld ki,kendi kendime şunu demiştim: "madem beğenmiyorsun Mahzuni hakkında yazılanları,eksik buluyorsun,buyur sen yaz,sen anlat onu"
    işte aşağıdaki satırlar 21 yaşında üniversite 2'de öğrenciyken bir akşam mazbut bekar odamda dökülüvermişti kağıda,taşan dere misali!

    "ASRIN OZANI"

    Mahzun bir yaşama "merhaba" dediğinde takvimler 1940'ı gösteriyordu.
    Asıl adı Şerif'ti ama çile,gam,eziyet ve bir o kadar da emek,direniş,umut ve sevgi dolu hayatı ona "Mahzuni" ismini vermişti babasına inat!
    Bir kırık sazla düştüğü türkü yollarında gün gelip ustası sayılan Aşık Veysel'i ziyaret etmiş, torunu yaşındaki bu genç ozanı ayakta karşılayan Aşık Veysel, niçin böyle davrandığını soranlara, şöyle deyivermişti:
    "Dostlar bu gelen Pir Sultan olmalı"!

    Onu layıkıyla anlatmaya ne kelimeler yeter ne satırlar, ne de hatipler.
    Bunu yapmaya ben de sanırım cüret edemem,
    Mahzuni Şerif gibi bir derya için ne söylesem eksik kalır çünkü!
    Sadece şunu desem kafi sanırım;
    "Bilen bilir ki, o 20.yy'ın en büyük halk ozanıydı."

    Lakin ne kendi memleketi Maraş'ta,ne de şu güzel ve yalnız ülkemde kıymeti bilindi.
    Çünkü burası Türkiye idi.
    Ozanların,aydınların,sanatçıların,yazarların rahatıyla ya da en azından eceliyle ölmesine pek de müsaade etmeyenler öyle çoktu ki, Mahzuni Şerif'i de rahat bırakmadılar elbet, ecelsiz öldürmek istediler sayısı belirsiz, yaşarken mezara soktular tarihte saklı bir hınçla!

    Evi yakıldı,kurşunlandı,dövüldü,hapislere atıldı,mahkeme kapılarında süründürüldü.
    Halk ozanları el üstünde tutulmazdı ama bu kadarı da hangi vicdana sığardı!

    Suçuna gelince;

    "Dam üstünde un eler,
    tombul tombul memeler" gibisinden türküler söylemek yerine,
    Yoksulun sırtından doyan doyana,
    Bunu gören yürek nasıl dayana,
    Yiğit muhtaç olmuş kuru soğana,
    Bilmem söylesem mi söylemesem mi"
    diye haykırmak...

    "Çekirgeyi salıverdim çayıra çayıra,
    Ot koymadı koyun ile kuzuya" gibisinden saz tıngırdatmak yerine,

    bozkıra rahmet yağdıran yağmur damlaları gibi, gönül tellerimizi titreten türküler söyledi, gözyaşlarımızı tutamadık,akıttık Anadoluya!
    Bütün suçu günahı buydu Mahzun-i Şerif'in!

    Yolun sonuna gelince;
    Kahramanmaraş'ın Berçenek köyünde, zemheri gülü olarak açıp Anadolu'nun en berrak,en içten türkülerine can veren benzersiz bir ozan olarak hakk'a yürüdü 2002 Mayısı'nda!
    En tokcasından soylu sesi, gönül tellerimizi titreten bağlamasıyla silinmez bir iz bırakıverdi; "Mahzun-i Şerif imzasıyla"!

    Geride;
    Dinleyeni Anadolu'nun özüne gark eden 1000'e yakın beste-türkü,
    Türk halk müziğindeki yerini doldurmanın mümkün olmadığı bir boşluk ve halkı için savaşmış bir sanatçı erdeminin hüzünlü hatırasını bıraktı.

    Ruhu Şad Olsun!
    0 ...