sağlıklı bir akıl, insanın neredeyse toplum düzenine geçtiği ilk günden başlayarak kitlesel uzlaşımlara, kabullenilmiş değer yargılarına ve davranış biçimlerine aykırı düşmeyerek bunları kanıksamış ve bunlara göre düşünüp bunlara göre yaşamayı kabul etmiş akıldır. aynı doğrultuda, hastalıklı akıl da bu dünyanın çarklarına doğru bağlanamayıp iletişimi kuramayarak dişliler arasında ezilen, parçalanan ve gittikçe farklılaşan akıl olarak tanımlanabilir. o dişliler arasında farklılaştıkça sistemin ilerleyişini engellediği için zararlılar grubuna alınarak dört duvar arasına tedavi edilmek için kapatılmaları bundandır belki de
yr mı daha gerçekti yoksa dünya mı deborah için? gerçeklik neydi her şeyden önce? deborah caziplikte buldu gerçekliği. toplumla ve insanlarla asla akort tutturamamış olmanın verdiği yalıtılmış ve dışlanmışlık deborahı kendi yarattığı yr dünyasına daha çok yaklaştırdı. senelerce deborahı kabul eden, senelerce deborahın istediği şekilde biçimlenen ve senelerce deboraha güven veren, onu koruyan, onu kontrol eden şizofrenik krallık yr daha gerçek kılındı deborahın gözünde. gittikçe yrnın köleleştirmesine daha boyun eğen ve bundan daha zevk alan deborah, ters doğrultuda dünyadan da o denli kopmaya, farklılaşmaya, korkmaya ve nefret etmeye başladı.
böylece tedavi edilmesi zorlaştıkça zorlaştı deborahın. akıl hastalarının iyileşmesi bu yüzden zor. iyileşmek istemezler çünkü. kendi yarattıkları dünyada her ne şekilde davranırlarsa davransınlar ya da her ne söylerlerse söylesinler kabul görürler çünkü, kendi yarattıkları dünyada hasta değillerdir çünkü. kendi dünyalarında mutsuz olmak bile tatmin eder onları, mutlu eder. bu bilinçsiz farkındalık onları bir yandan asla iyileşemeyecekleri düşüncesine sürüklerken iyileşmek kavramını da gittikçe karmaşıklaştırarak uzak kılar onlar için.
ne var ki insandı en nihayetinde deborah. arkadaş edinmek, güzel olmayı istemek, aşık olmak, yeni bir şeyler öğrenmek, yabancı dil konuşmak istediği zamanlar oldu. ve bu isteyişin şiddeti, akıl sağlığı yerinde olan bir insanın isteyişiyle kıyaslanamayacak kadar farklılık ve yoğunluk gösterdi. bunları dr.friede, daha da önemlisi kendisine, itiraf etmeye başladıkça acıları katlandı. yrnin gözünde bir suçluydu artık deborah. yr, dünyaya ait isteklerinin her birini cezalandırdıkça kendisini daha çaresiz hissetmeye başladı. anterrabaeden nefret etmeye, korodan korkmaya başladı. böylece savruluş başladı. kimlik bunalımının hat safhaya çıktığı, deborahın beynindeki fırtınaların kasırgalara dönüştüğü, gerçek dünya ile yr arasındaki bağlantıları ve bu bağlantıların kaynaklarını çözmeye başladığı bu bir ileri bir geri süreciydi bu.
romanda tam da bu sürecin anlatılışı hem deborah, hem ailesi, hem dr. fried, hem diğer hastalar, hem hasta bakıcılar hem de yrnin bakış açısından öyle yoğun anlatılıyor ki kendinizi bir an kapkara bulutlarla ve çeşit çeşit düşüncelerle dolup taşmakta olan o busbulanık ama aynı zamanda bomboş zihnin içerisinde buluveriyorsunuz. deborahın zihninin içinde
kitabı okurken cümlelerin arasından birden karşınıza çıkıveren anterrabae içinize korkular salıvermeye başlıyor. birden ısrarla içinde umut barındıran dr. fried sözcüğünü bulabilmek adına ivmelenerek okumaya başlıyorsunuz. deborahın eline her kalem alışıyla kollarınızın içi acımaya başlıyor, bağırasınız geliyor bırak onu deb! yine parçalayacaksın kollarını! diye. deborahın miss. coral ile birlikte olduğu her an heyecanınız artıyor, o hasta kadının yanına gidip gitmemesi gerektiği konusunda karar veremiyorsunuz. carla ile birlikte olduğu anlarda huzurla doluyor içiniz, bir arkadaşı olduğunu biliyorsunuz. annesi ve babası mrs. ve mr. blaulardan nefret mi etmeniz gerektiğini yoksa onlara acımanız mı gerektiğini anlayamıyorsunuz çünkü sürekli yeni açıklamaları, yeni nedenleri, yeni umutları, yeni acıları çıkıyor karşınıza; onların mahvolmuş yaşamları bazen ümitsizce deboraha kızmanıza yol açıyor.
şimdiye dek okuduğum en güçlü anlatımlı kitap sana gül bahçesi vadetmedim. akıl hastalığını en boşluksuz biçimde anlatabilen bir olay örgüsüne ve akıl hastalığını en net biçimde gösterebilen bir karaktere sahip olan bu kitapta her türlü acıyı tatmak mümkün.
sana gül bahçesi vadetmedim selamlaşmanın bile acı çek! olduğu bir diyardan acı çekmeyi umut edinerek ne kadar gerçek olduğu tartışılabilir olan gerçek dünyaya ulaşmak isteyen yarım ya da birden fazla deborahın öyküsü