vize ve bir şişe şarap alıp hemen paris'e, o köprüye ve o kadını bulmaya gitme isteği uyandıran film. (şşşş uyansana! uyansana olm. aşk olsun!) ama uzun iş be! az ileride boğaz köprüsü var. olmaz mı? gerçi o da hep intiharı hatırlatıyor insana. tatsız olur. iyisi mi paris'e gidelim.
"aşık olmak istiyor musun? etrafına bak, burada aşk yok! aşk yatak odasında olur, rüzgarlı kaldırımlarda değil!" repliğinde tarif edilen rüzgarlı kaldırımlı bir köprü üzerinde,
bakışları evrende nerdeyse başka hiç kimseninkine benzemeyen michele'in yaşadığı aşk anlatılıyor filmde.
ve aslında bu bildiğin bencilliğin filmi. michele'in kör olma noktasındayken yeniden gözlerini tedavi ettirmesindense, kendisine muhtaç olmasını isteyen, tedaviyi engellemek için her şeyi yapabilen bir karakterde Alex efendi. şimdi bu mantıklı ve iyi niyetli bir davranış mı? değil. iliklerine kadar bencilce. ama sonuna kadar da gerçek. bencil kelimesi çok sevimsiz bir kelime di mi? ama insanı gayet güzel tanımlıyor işte. ve insanın ortaya koyduğu tüm davranışları. aşkını da nefretini... neyse. yine de iyidir aşk. yakından da. uzaktan da. alex'in mektubuyla bitirelim o zaman:
"birisi sana aşık oldu. eğer 'gökyüzü beyaz' dersen o da: 'fakat bulutlar siyah' der. o zaman birbirimize aşık olduğumuzu anlarız."