tuvalette deterjan kutularındaki yazıları okumak

entry21 galeri
    16.
  1. tam göz ile teması halinde bol su ile yıkayınız kısmına gelmiştim ki büyük parçam beni terk etti. işte bu dakikadan sonra kaka yapmanın hiç bir anlamı kalmıyordu. bende deterjan kutusunun devamını okumayı bırakarak önce kıçımı, ardından ellerimi yıkayarak tuvaletten çıktım. kendime bir kahve yapmaya gittim. kahve suyu kaynarken nescafe kutusunun arkasında yazanları okudum. kendilerini hiç geliştirmiyorlardı. yıllardır hep aynı şeylerin yazdığı heyecansız bir kavanoz arkası yazısı daha... sonra bilgisayarı açtım ve facebook'a girdim.

    işte! yıllardır aradığım grubu sonunda kurmuşlardı. "tuvalette sıkılınca deterjan kutularındaki yazıları okuyanlar" grubun ismiydi. yıllardır ön ayak olup kurmayı hayallediğim grup, başka bir deterjan okuru tarafından kurulmuştu. anlaşılan o ki benden daha fanatik bir okur söz konusuydu. ancak onlar sadece deterjan kutusu arkasındaki yazılarda uzmandı. ben ise elime geçen her kutuyu okuyordum. arada sırada geneleve gidecek olsam, prezervatif seçmedeki en büyük kriterim prezervatifdeki yazılar ve nasıl takılacağını anlatan modeldeki çük resmiydi mesela. bu resim ne kadar benim çükümü andırıyorsa önceliğim o ürüne karşı o derece artıyordu.

    hemen grubun duvarına neler yazılmış diye bakmaya başladım. yeniden eskiye doğru ilerlerken onun yazısını gördüm. "vernel lavantalının arkasını okumak tuvalette sıçışı kolaylaştıran en güzel eylemdir" yazıyordu. Allahım! Sonunda yıllardır aradığım kızı bulmuştum. Benim de fvorilerim arasında olan vernel lavantalının arkasını okuyan bir kız. kendisi ile sapıklaşmadan tanışmanın bir yolunu bulmalıydım. tam bu esnada grubun etkinlikler kısmında bu cumartesi günü nevizade de buluşuyoruz yazısını gördüm. hemen atendink kısmına yes diyerek hatunun katılıp katılmayacağına baktım. maybe diye bir şey yazıyordu. ne anlama geldiğini çözemedim. bir umuttur insanı yaşatan lafını hatırlayarak tıpkı çocukluğumda sıçarken almanyadan gelen deterjan kutusunun arkasındaki yazıyı anlamayı beklerkenki halim gibi gözlerim parladı.

    hemen annemi aradım. kendisine çok zor durumda olduğumu ve en güçlü deterjan markasını hemen bulmam gerektiğini söyledim. mister maskıl dedi. hemen markete çıktım ve mister maskıl aldım. gerçekten anneler her şeyin en iyisini biliyorlar. piyasada bulunan diğer deterjanlardan farklı olarak sprey şeklinde bir kutuya sahipti. ne işe yaradığı umrumda bile değildi. hemen arkasında yazanları ezberledim ve tuvaletteki baş köşeme yerleştirdim. böyle bir baş köşe yapmıştım kendime zamanla. insanların nasıl baş ucu kitapları varsa, benimde baş köşe deterjan kutularım vardı.

    taktik artık belliydi. kızın aklını dünyanın en güçlü deterjanı mister maskıl ile alacaktım. mistir maskıl deterjanının üstünde yer alan karikatür tipli adamın hayatını araştırdım. bir bok bulamayınca vazgeçtim ve persil adamının karizmasına kimsenin erişemeyeceğini fark ettim. her ne kadar bir zamanlar aceci cırt ayşe teyze persil amcayı geçmiş olsada, kalıcı olan persil olmuştu.

    beklenen gün gelmiş çatmıştı. her şey kitabına uygun yazılmalıydı. sabah uyandım yüzümü yıkadım ve klozete oturdum. favorim olan cif'in arkasını okuduktan sonra, unuttuğum bir şey olmasın diye bir kez daha mister maskılı okudum. sıçtıktan sonra önce kıçımı sonra ellerimi yıkadım ve üstümü giyindim. ardından tekrar banyoya doğru seyirterek ayna karşısında saçlarımı ıslattım. bir milyoncudan aldığım kiloluk jölenin arkasını okuyarak saçlarıma şekil vermeye başladım. ama lanet olası saçlar inat etmiş bir şekilde tavuk götü, keçi kıvırcığı modeli arasında gidip geliyordu. üçüncü bir şekil vermenin mümkünatı yoktu. bende keçi kıvırcığı modelini tercih ederek mutfağa gittim. dünden kalma cips'in arkasındakileri okuyarak bir iki tane ağzıma attım. ardından 10 dakika gecikecek şekilde evden çıkmak için beklemeye başladım. buluşma saat 16:00'daydı. benim oraya en erken 16:10 gibi gitmem karizmamı artıracaktı.

    bekleme esnasında kıza karşı karizmamı sağlayacak pozları ve sözleri kafamdan geçirdim. onu en büyük silahımla vuracaktım. herkesin sustuğu bir anı kollayacak ve sessizlikte sağ işaret parmağımı kendisine yönelterek kalın bir sesle "bence mister maskılı okumalısın" diyecektim. ardından sağ işaret parmağımın yanına orta parmağımıda getirecek önce kendi gözlerimi sonra onun gözlerini işaret edecektim.

    saate baktım ve normal şartlar altında tam 15 dakika gecikebileceğimi görerek ayakkabımı giydim. ayakkabımı giyerken çekecek topuk kısmımda kırılarak ayağımı kanattı. şerefsiz çekeceği duvara fırlatarak üç parçaya ayırdım. neden çekeceklerde kullanma talimatı yazmazdı sanki? duvarda çıkan çekecek izlerine sevindim. zira ev sahibi görmeden önce orayı boyamam gerekiyordu, bu da arkası okunacak bir boya kutusunun evime gelmesi demekti.

    dışarı çıktım. taksiye binmeye götüm yemedi. minibüsle giderdim ne de olsa. ama ya tam o esnada benim gibi gecikmiş biri beni görürse diye düşündüm. bunun da kolayını buldum. minibüsten inecek ve yürüyerek 3 dakikalık olan yolu çok acelem varmış gibi taksiye binerek gidecektim. minübüse zor bir biçimde bindim. binerken ayağına bastığım kız çığlık attı. bende minibüstekilere sinirleniyormuş gibi yaparak ilerlesenize kardeşim hanım efendinin ayağına bastım sizin yüzünüzden diye bağırdım. tam yanımdaki pos bıyıklı adam "doğru konuş lan" dedi. tamam abi deyip sustum. ölüm yolculuğunun bitmesini beklerken ayağına bastığım kızın sırt çantasındaki yazıları okumaya başladım. gençliğimizin yeni oluşturduğu tikky dili ile yazılmıştı. seni sefiorum bebeqim yazısına bakarak ileride deterjan kutularının bu insanlar tarafından hazırlanacağını düşündüm. demekki ileride şu yazıları görmek mümkündü: "ayh qözüme khaçtı yhaa" diyorsanız hemen su ile yıkayınız.

    minübüsten indikten sonra birazcık yolun karşı tarafına doğru koştum. böylece yorulacak ve nefes nefese taksiye binerek kısa mesafe gitmek istemeyecek olan taksiciyi ikna edecektim. koşmaya devam ederken ışıklarda bir taksi gördüm ve hareket etmesine izin vermeden bindim. abi hemen istiklale dedim. istiklal şurası yürüyüver be canım dedi. abi arkadaşımı pıçaklamışlar nolur gidelim dedim. hasbinallah diyerek istiklale doğru gitmeye başladı. yaklaşık 1.5 dakika sonra yolculuğum son bulurken ne kadar diye sordum. tamam istemez dedi. daha çok sevindim. taksiciyi kazıklamıştım.

    ardından nevizadeye gittim ve içilmekte olan mekanı buldum. şimdilik sadece 3 kişi gelmişti ve başka kimse de geleceğe benzemiyordu. herkese merhaba dedikten sonra oturdum. elemanlardan ikisi hemen kaynaşmış, bir büyük rakı söylemiş onu içiyorlardı. diğeri ise benim gibi sessizce oturmuş "i am fat" yazılı tişörtüne damlattığı birayı ziyan olmasın diye emmeye çalışıyordu. garson yanıma gelince bir bira istiyorum, ancak şişede olsun dedim. ve tekrar elemanı süzmeye başladım.

    bu eleman benim kurtarıcım olacaktı. özgüvensiz ve sessiz bir insanla ilgilenmek her zaman için sempati toplayan hareketti. tam onunla konuşmaya başlayacakken karşıdan gelen onu gördüm. sarı saçları ile bana gülerek geliyordu. yanında bir kız arkadaşı daha vardı. yaklaştıkça titremem artmaya başladı. giderek daha fazla gülerek kollarını bana doğru uzattı. Allahım! ilk görüşte aşk bu olmalıydı. bende ayağa kalktım ve kollarımı ona doğru uzattım, götümle arkamdaki sandalyeyi itelemeye çalışarak gülümsemeye başladım. ardından yüzündeki gülümseme bir anda kayboldu. sanırım götümle sandalyeyi iteleme çabamı görmüştü. sonra dudağını bükerek yanındaki arkadaşına soran ifadelerle bakarak yanımdaki "i am fat" elemanına sarıldı.

    şoku kısa sürede atlattım. demekki bana değil ona doğru geliyormuş. diğer iki elemanla merhabalaşıp el sıkıştıktan sonra uzatmış olduğum elime hiç bakmayarak, nazik bir baş sallama hareketi ile beni selamlayarak karşıma oturdu. ya elimi sıkma heyecanına dayanamayacağını düşünmüştü, ya da beni itici bulmuştu. ardından "i am fat" elemanı ile muhabbete başladı. böyle ezik bir erkeğin nesi ile konuştuğunu anlamlandırmaya çalışırken durumu kurtarmak için aklıma bir fikir geldi. hala sipariş vermemiş olduğunu farkederek garsona elit bir insanmışımcasına sağ elimi düğünlerde oynarken şıklattığım gibi havaya kaldırıp şıklattım. ama ibne garson beni gördüğü halde görmemezlikten gelerek bütün karizmamı söndürdü. tam tekrardan elimi havaya kaldırıp garsonu düğünlerde oynarken çağırma hareketimi tekrarlayacakken, gözüme giren güneşin de etkisiyle hapşurdum. insanların gözlerine gülerek bakarak "çok yaşa" demelerini beklerken onların acımasız kahkahaları ile karşılaştım. herkes masanın üstünde duran elime bakarak gülüyorlardı. elime baktığımda kocaman yeşil bir sümüğün hapşuruğun gücü ile burunumdan fırlayarak elime yapışmış olduğunu gördüm. evdeki gibi topak yapıp atmamı sempatik karşılamayabilirlerdi. o yüzden müsade isteyerek tuvalete gittim.

    sümüğü tuvalet kağıdına sildikten sonra aynanın karşısına geçtim ve kendimle konuşmaya başladım. henüz her şey yeni başlamıştı ve bu kötü gidişi durdurabilirdim. kendi silüetime gaz vermeye başladım. sen en büyük okuyucusun, bunu yapabilirsin dostum dedim kendi kendime. ardından bütün özgüvenimi toplayarak masaya gittim. masadaki popülasyon artmış ve 9 kişiye çıkmıştı. ama herkes elime baktığı için anladım ki, yeni gelenlerde olaydan haberdarlardı. tam olanlar için özür dilemeye yeltenerek ağzımı açmıştım ki aşık olduğum kızdan bana hitaben söylenmiş ilk cümlemi duydum:

    + bence tuvalette selpak arkası okumalısın. böylece ne işe yaradığınıda öğrenirsin.

    bu hakaret dolu espri masada bomba etkisi yaratarak herkesi kahkahalara boğdu. ben ise git gide sessizleşen "haklı olabilirsiniz" cümlemi zar zor tamamladım. herkes kaynaşmış bir biri ile konuşurken ben git gide uzaklara bakmaya başlıyordum. bunun anlamı açıktı. ortam tarafından dışlanmıştım ve kimse benimle ilgilenmiyordu. tam bu esnada "i am fat" elemanı bana döndü:

    + dostum takma kafana. olur böyle şeyler insanlık hali.
    - (durumu kurtarmam için büyük şans) evet dostum yaa. anlayışınız için teşekkür ederim.
    + o basınç ile burnundan sümük yerine götünden bokta fırlayabilirdi.

    bu espri az öncekinden daha büyük etki yaratmıştı. "i am fat" elemanı babacan yaklaşmasının ardında sempati toplamak için espri saklamıştı. kendi saygınlığını se sevilme katsayısını arttırırken, benimkini git gide düşürüyordu. git gide rezil olmaktayken herkes daha fazla gülmeye başlıyordu. sözde "i am fat" sessiz bir elemandı ve onu sosyalleştirmeye çalışarak herklesin saygısını kazanacaktım ama roller değişmişti. yattı balık yan gider hesabı "i am fat" insanına savaş açmaya karar verdim. hem bu şekilde şakalarını kaldırabildiğimi düşünürlerdi belki.

    + evet haklısın dostum. ama sende bir kızın dudağına yapışmış vantuz gibi tişörtüne damlayan biraları emiyordun.

    umutla masadaki herkesin yüzüne baktım. en ufacık bir gülümseme zor tuttuğum kahkahamı koyvermeme ortam sağlaytacaktı. ama olmadı. yaptığım espri tutmadı, kimse gülmedi. yinede hız kesmeye niyetim yoktu:

    + ayrıca böyle bir insanla kimse öpüşmek istemez.

    tam o esnada hoşlandığım kızın yüz ifadesi değişti. sanırım istediğim etkiyi yaratmıştım. ama "i am fat" elemanı gayet rahat bir biçimde "o kadar emin olma, bu masada bana kendileri ile yatmam için yalvarmış insanlarda var" dedi. hoşlandığım kızın başı öne eğildi. durumu anlamıştım. kızımız "i am fat" elemanına yanıkdı bir zamanlar. ama onu başı öne eğik bırakmamalıydım. her insan hata yapar ara sıra dedim. ortamda ağırlığım hissediliyor diye düşünürken hoşlandığım kız şöyle dedi: "evet. her insan arada sırada hata yapar. senin buraya gelmekle yaptığın gibi." bu dakikadan sonra bütün çabalar boşaydı. sustum. garsonun 2 saat önce verdiğim siparişimi yeni getirdiğini gördüm. pardon abi diyerek bira şişesini önüme koydu.

    son kez durumu kurtarmak adına garsona "hanımefendinin siparişini aldınız mı?" dedim o da karşılık olarak "evet abi, siz sümüğünüzü yıkamaya giderken siparişi aldım" dedi. masa tekrar kahkaha krizlerine tutuldu. artık mekandaki garson bile benim üzerimden prim yapıyordu. durumun kurtarılacak hiç bir yanı kalmamıştı. masa hala kahkahalarla çınlarken önüme yeni konulmuş bira şişesindeki "hacmen %5" yazısı ilişti. ama bugün beni %5 kesmezdi. bir an önce ortamdan ayrılarak eve gitmeli ve hacmen %45 olan bir şeyler içmeliydim.
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük