birazdan okuyacaklarınız ortadoğu'da bir ülkenin nasıl sömürüldüğünün bir hikayesi olup tamamen şahsi kanaatlerimdir.
bir adam* vardı, canı sıkılan*. iktisadi liberalizm geldi sıkıntı gitti.
devletin iktisadi hayata müdahalesi minimum düzeyde olmalıdır dendi, bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler dendi; bıraktılar yaptılar, bıraktılar geçtiler. bu anlayış iki kıtayı dünya devi yaptı. avrupa ve amerika kıtası asya ve afrika kıtalarını önce sömürgecilik ardından emperyalizm çatısında sağdı. gün geçtikçe semiren bir zihniyet dünyaya kalıcı lekeler bırakmıştı artık.
kaynaklarını iyice tüketen bu zihniyet gözünü ortadoğuya dikmişti. dünyanın en stratejik mekanı olan, cephede savaşarak alınamayan burası masa başında antlaşmalarla da ele geçirilememişti. artık plan değişmişti. zira planın adı iktisadi liberalizmdi. öyle ya önce bölgeye bu düşünce farklı kanallar aracılığı ile götürülemli, doğu halkı önce batıya imrenmeli, sonra hayran olmalı ardından da bu hayranlık yerini teslimiyete bırakmalıdır. öyle de oldu. binbir güçlükle kurulan bu ülke batının programları çerçevesinde iktidara getirilen iktidarsız iktidar sahiplerinin rahatça hüküm süreceği, devletin kurum ve kuruluşlarının alaşağı edip yabancılara peşkeş çekmekte hiçbir beis görmeyeceği bür ülke haline geldi. programın adı şuydu: liberalizm.
derken bu umde yandaş kayırmacılık, devletin malı deniz yemeyen keriz ci zihniyetle "bırakınız çalsınlar bırakınız çırpsınlar" şekline dönüştü. artık iktidarsız iktidar sahipleri çaldırmaya göz yummakla kalmıyor, gün geçtikçe semiriyorlardı da.
yetmedi!
stratejik öneme haiz demiryolları, havayolları, fabrikalar, tesisler ve bilimum devlet güvencesi görünen ve her sene para basan kurumlar satıldı,
limanlar, bankalar, enerji kurumları yabancı yatırımcılara devredildi,
ülke üzerinde, özellikle de belli il sınırları içerisinde yabancıların toprak satın alma faaliyetleri desteklendi, topraklarımız yabancılara satıldı, satılmaya devam ediyor...
işte bu anlattıklarım türkiye'nin son 30 yıllık halet-ül pür melalinde gizlidir!