insan olmak istiyorum
ama bir türlü izin vermiyorlar.
dünyadaki çoğu erkek gibi
başarısızlıklarının
kendilerinden bağımsız
birçok etkenden
kaynaklandıklarına inanıyorlar.
kadınlar yer yere
yanlarında aynayla
gitmekten vazgeçtiklerinde
bana kadın haklarından
söz edebilirler
belki
çünkü suçların en büyüğü
en acımasızı,
yoksulun yoksulu soymasıdır kanımca,
bütün gece birlikte içip, konuşup,
gülüp, seviştikten sonra
birinin diğerini
yabancı bir kentte
sıvası dökülmüş karanlık duvarların arasında
bir başına
akşamdan kalma ve beş parasız
uyanmaya terk etmesi
bağışlanacak şey değil.
kötü talihten dem vurmak
gibisi yok; ben çok
iyi yaparım.
yalnız kalmaktan daha kötü
şeyler de vardır hayatta
ama genellikle
bir ömür alır bunun
farkına varmak
o zaman da
çok geçtir
ve çok geçten
daha kötü
bir şey yoktur
hayatta.
beethoven çalarken, william saroyan
öldü beethoven çalarken, celine öldü ama
fante direniyor
ölüme
bacakları kesilmiş ve kör daracık mezarında
ama ölmüyor:
3 yıldır yatıyor hastanede, ne
düşünür?
kendimi esir kampında bir
esir gibi hissetmekle birlikte
zaman zaman bombardımana maruz
kalmış bir ön birlikmişiz
duygusuna kapıldığım da olurdu
denetçiler bizim
yöneticiler denetçilerin
posta müdürü yöneticilerin
halk da posta müdürünün
canına okuyordu ve her şeyi başlatan
bahçesindeki gülleri budayan
yaşlı kadındı:
demokrasinin çarkları.
bence at yarışlarının ya da
ruletin ya da herhangi bir kumar biçiminin nedeni
evde kalıp bütün gün, ben bir yazarım
diye düşünmemek.
daktilonun başına geçme nedeni de
aynıdır, ben bir yazarım
diye düşünmemek.
ama genellikle,
en yoğun ve tutkulu
anlarda,
bir kez daha
sinema salonunda
etrafındaki çiftler kumrular gibi fısıldaşırken
elindeki patlamış mısır torbasıyla
bir başına oturan
yalnız adam olmayı
arzulardım.
uyandığımda
north bulvarındaki
lincoln heights hapishanesinin
ayyaş koğuşunun
döşemesinde yatıyordum.
kanatlarım olmadığı gibi
zimmet makbuzundan başka
bir şeyim yoktu ve
biri helaya kusuyordu.
belki
bir başka zaman
ulaşacaktım
meleklik
mertebesine.