din olgusunun herhangi bir reform sürecinden geçmemesinden kaynaklanır. batıda kilise, siyasal güç için mücadele verirken ve sarayla bir çatışma halindeyken; doğuda islamiyet, bu çeşit bir siyasal çatışma içinde değildi. hatta islamiyetin en yüksek mertebesi olan halifelik dahi padişaha aitti.
batıda kilisenin kurumsal bir yapıya sahip olması ve tekelleşmesi de, siyasi aktör olmasında etkendir. elbette ki islamiyet de siyasal güç peşindedir. ancak güç odakları kurumsallaşamamıştır. tarikatlar ve mezhep ayrılıkları yüzünden, siyasi aktör olamayacak kadar dağınık bir yapılanmaya sahiptir. ve bu yüzden islam dini sadece, siyasi iktidara giden yolda etken güç rolünü almıştır. batıdaki gibi, siyasi iktidar karşısındaki etken güç olmamıştır.
bu yüzden bu coğrafyada din olgusu, bir siyasal aktör olarak iktidar savaşına girmemiştir. bunun yerine siyasetle homojen bir yapılanmayı seçmiş ve yeri geldiğinde halk üzerindeki etken rolünü siyasi iktidarın hizmetine sunmuştur. hizmetine sunmuştur dediğimde, "siyasi iktidarın emrinde" anlamına gelmemelidir. iktidarın nimetlerinden sonuna kadar nemalanmaktadır ancak batıdan farklı olarak arka planı seçmiştir.
işte bu yüzden islamiyet siyasal bir güç kaybı yaşamamış, aksine güçlenerek yoluna devam etmiştir. hıristiyanlıktaki gibi bir kırılma noktası mevcut olmamıştır. hıristiyanlığa göre siyasal alanda oldukça soyut bir zemindedir.