her madenci sabah teslim eder ruhunu bilmediği bir emanetçiye ve peşinde koşar emanetinin bütün bir gün ve bütün bir gece. çaresizliği iyi bilir madenci, karanlık nedir iyi bilir, girmeden iyi tanır mezarı ve onun karanlığını ve bilir yaradanın izin vermedikçe ulaşmanın mümkün olmadığına, onun aydınlığına. gün ışığının lutuf olduğunu bilir madenci ve hayatın ışığının baretin lambasından parlak olduğunu.
ocaktan çıkıp geri aldığı ruhunun bilir, temizliğini ve yansıtmak ister bedenine. yıkamak ister derhal elini, yüzünü ve bütün bir bedenini. yıkamak ister çünkü korkar bir görenin kömür karasını karıştırmasından hayattakilerin yüz karasıyla.
bilir kaybettiği amcasınında dayısının da aynı ocakta çalıştığını. çalıştığını ve bir gün dönmediğini eve geri. maskesini bir kez daha yoklar, belkide aynı kaderi paylaşmaktan korktuğundan.
sonra düşünür yakacağı cigarayı cavuşundan alacağı ateşle, *yakma be oğul şunu* öğüdünden sonra. çıkardığı kömüre bakar, ınanmazsın o siyahın parklaklığını görür, aldanır. yarın tekrar girmek için ocağa bir bahane bulur kendine. yüz karası değil ya kömür karası.
memleket meselelerini öğrenir 4 vardiyasından sonra, yorgunluk akan gözlerinin ona tanıdığı zaman kadarıyla. okur, öldürülmüş bir genç kızın hikayesini. hani şu başı kesilip de bavula konulanın hikayesini. sabah anlatır çavuşuna, içinin acıdığını söyleyerek. belkide aylarca konuşur, hayıflanır yakalayamadılar şu veledi diye. bir gün tekrar gazeteyi alır eline. 3. sayfaya geldiğinde adını görür. merak eder okur hepsini haberin. haberin dediysem 5-10 satırlık haberin. kendi ölüm haberini görür. ve aslında işte o an ölür, içinde sitemle, etmediğne bir münevver kadar derdiyle.