hayata kayıtsız kalan, bu tercihini kendince bir mantıkla yoğuran ve buna mantığa göre yaşayan bir adamın hayatındaki akışa karşı durağanlığını anlatan bir zeki demirkubuz filmi.
filmin yönetmeninin demirkubuz olduğunu bilmeseydim, başlarda "ahh işte bu nuri bilge ceylan filmi" diyebilirdim. bazı öğelerden benzerlik gösteren film, ilerleyen dakikalarda etkili replik ve görüntülerle demirkubuz'a çıkarıyor düşünceleri.
filmin başrolünde musa (serdar orçin) karakteri, hani şu hayatın anlamını çözmüş adamlar gibi davranıyor. her insanın hayali olan (evet hayal, başaranı görmedim) hayatın anlamını çözme işini çok önceleri yapmış gibi. olaylara ve insanlara karşı kayıtsız kalmak, gereksiz saçmalıkların üstünüzde bi etkisinin olmaması, aynı zamanda sizinle bir ilgisinin olmamasını kabul etmektir. tabi toplumun kabullenişleri böyle değil. her birey, bir başkasının olanı eleştirme, alma, onun üstünde hakimlik kurma uğraşında olduğunda kayıtsızlık kabul edilmemekte. ve musa'nın sıkıntısının sebebi de buydu.
musa'nın 3 kişiyi öldürmek suçundan tutuklanmasına karşı savunma yapmaması karşısında avukatı ile arasında geçen diyalog çok ilginçtir. avukat, annesinin ölümüne üzülmemesinin, davanın sonucunu etkileyeceğini söyler. aralarında geçen konuşmadan;
- bütün sanıklar yaptıkları eylemlerden dolayı suçlanırlar. ancak yaptıkları eylemlerin toplumsal ve ahlaki anlamları yüzünden cezalandırılırlar.
+ benim de anlamadığım bu. ben annemin ölümüne üzülmediğim için mi yoksa üç kişiyi öldürmekten mi yargılanacağım?
toplumsal yargılar böyledir işte. size bir şeyi sevmenizi, üzülmenizi, sevinmenizi, nefret etmenizi ya da onu öldürebileceğinizi emreder. evet ölüm emrini toplumun verdiği olur bazı durumlarda. toplumun istediği gibi yaşarken, yine onun istediği duyguları hissetmek zorundasınızdır. uymamak ceza gerektirir. kanunlar ceza amaçlıdır ama avukatın da dediği gibi, toplumsal olarak kabul edilmiş bir suç işlediğinizde masum olduğunuzu arkadanızdaki büyük kitleyle ispatlarsınız. örnek verelim; küçük yaşta bir kızınız var ve onu evlendirdiriyorsunuz. yasa der ki, 18 yaşından küçük çocuklar evlenemez. çünkü çocuk sınıfındadır. işledikleri suçlar yaşa göre cezalandırılır. ama toplumumuzda küçük yaşta evlenmenin bir sakıncası yok. işte bu durumda yasa uygulayıcıları (hakim-savcı) toplumun kabul ettiğini baz alır ve cezai yaptırama gitmez. filmde bunun tersi var işte. bir adam annesinin ölümüne üzülmedi diye cinayet işleme olasılığının yüksek olduğunu değerlendiriliyor. tabi bu da toplumsal bir emir olduğundan, yapılmak zorunda gibi davranılıyor.
musa karakterinin sabit duruşu ve gözlerini kıpırdatmadan bir noktaya olan bakışları, filmi izlerken dikkat çeken detaylardan. karakteri canlandıran oyuncuyu bu konuda tebrik etmek gerek. karakterin kayıtsızlığını, umursamazlığını yüzünde görülmeyen mimiksizlikle (bu da nasıl bi kelimeyse) öyle iyi yansıtıyor ki, böyle bir adam karşınızda olsa ona neler yapacağınızı düşünüyorsunuz.
film boyunca sıkça duyulan ve filmin konusunun tek cümlelik özeti şöyle: