mehmet talu hocaefendi'nin yılbaşı ile ilgili gerçekleri anlattığı değerli yazının başlığıdır.
eğer bu konu ile ilgili sadece ayet ve hadislere dayanarak konuşan 1400 yıllık tüm islam alimlerinin ortak görüşü hakkında ciddi bir fikir sahibi olunmak isteniyorsa okunmak zorunda olan bir yazıdır.
yoksa sağdan soldan duyulan kulaktan dolma bilgilerle fetva veya karar vermek kimseye yakışmıyor. bakalım ulema ne diyormuş bu herkesin tartıştığı ama kimsenin ne dediğini bilmediği yılbaşı konusu hakkında:
not: uzun muzun ama kafadaki soru işaretlerini tamamen bitirir.
31 aralık perşembe gününü, 1 ocak cuma gününe bağlayan gece yılbaşı gecesidir. yılbaşı kutlamaları denilince de eski yılın sona erip yeni yıla geçildiği 31 aralık/1 ocak gecesi yapılan eğlence ve faaliyetler anlaşılır. ancak yılbaşı eğlenceleri, ilk bakışta yeni yıla girişin kutlamaları gibi gözükmekle birlikte bunun hıristiyan batının noel bayramıyla da yakın ilgisi bulunmaktadır.
25 aralık'ta başlayan ve yaklaşık bir hafta süreyle kutlanan noel ve yılbaşı, başta avrupa ve amerika kıtası ülkeleri olmak üzere dünyanın birçok yöresindeki hıristiyan topluluklarca kutlanmaktır. l ocak tarihindeki yılbaşı kutlamalarının türkiye'de de özellikle son dönemlerde gittikçe artan bir ilgiyle kutlanmakta olduğu dikkati çekmektedir. ancak batıda farklı anlamlar ifade eden noel ve yılbaşı kutlamalarının türkiye'de yılbaşı bağlamında genellikle birbirine karıştırılarak birleştirildiği ve bu sebeple kamuoyunda bir spekülasyon ve devam ede gelen bir tartışma ortamı bulunduğu bilinmektedir.
hıristiyan batıda milâdî takvimin başlangıcına esas olarak hz. isa (a.s.)'ın doğum tarihi alınmış ve bu giderek diğer ülkelerde de benimsenmiştir. bu bakımdan bütün hıristiyan alemi, aralık ayının son haftasını, doğumun arefesini teşkil etmesi bakımından, en önemli dinî bayramları olarak kabul etmişler ve bu geceyi hz. isa (a.s.)'ın doğum yıl dönümü olarak kutlamaktadır. halbuki hz. isa (a.s.)'ın 1 ocak'ta doğup doğmadığı kesin olarak belli değildir. 25 aralık-6 ocak tarihleri arasında doğduğu kabul edilmektedir. bu tarihler arasında hıristiyanlar noel adı altında yılbaşı eğlencelerine başlarlar. görülüyor ki, aslından uzaklaştırılmış ve tahrif edilmiş hıristiyanlık, peygamberinin doğum gününde bile bir kesinlik ve bir açıklık getirmekten uzaktır.
noel yortusu ya da batıdaki yaygın isimlendirilmesiyle christmas (kristmas), hz. isa (a.s.)'ın doğumu anısına 25 aralık'ta kutlanan tamamıyla dinsel bir bayramdır. batı hıristiyanları tarafından 25 aralık olarak hesaplanan hz. isa (a.s.)'ın doğum günü, doğu hıristiyanlarca 6 ocak olarak hesaplanmakta, dolayısıyla doğu kiliseleri 6 ocak tarihinin kristmas bayramı olarak kutlamaktadır. esasen hz isa (a.s.)'ın doğum gününün ne zamana denk düştüğü konusunda erken dönemlerden itibaren yoğun bir tartışmanın olduğu ve yukarıdaki tarihlerden başka bu günün nisan ayındaki bir zamana denk düştüğü yönünde görüşlerin de ileri sürüldüğü bilinmektedir. batı hristiyanlarınca belirlenen 25 aralık tarihinin eski roma'da güneşle ilgili kutsal bir gün olduğu ve bunun sonradan hz. isa (a.s.)'ın doğum günü olarak adapte edildiği ileri sürülmektedir hatta bazı erken dönem hıristiyan yazarların, kendi dönemlerinde, 25 aralık kutlamalarında güneşi selâmlayan batı hıristiyanları uyardıkları da bilinmektedir.
noel yortusu, nisanda kutlanan easter (paskalya) bayramıyla birlikte hıristiyanlığın en önemli bayramları arasındadır. noel kutlamalarının vazgeçilmez folklorik unsurları arasında çam ağacı süslemeleri ve noel baba inancı bağlamındaki gelenekler önemli yer tutar. her ikisi de kuzey avrupa kökenli olan bu folklorik unsurların, sonraki dönemlerde hıristiyanlığa girdiği bilinmektedir.
noel'de çam ağacı süslemeleri ilk kez 16. yüzyılda kuzey avrupa'da ortaya çıkmıştır. bu âdetin, eski cermen ve kelt dinsel geleneklerinden adapte edildiği büyük ihtimaldir. orta doğu'dan uzak doğuya kadar birçok dinsel gelenekte olduğu gibi eski kuzey avrupa halkları arasında da yeşil ağaç verimlilik, bereket ve üretkenliğin sembolü olarak kabul edilmiş ve dinsel bayramlarında meydanlara dikilen veya evlerde bulundurulan bir yeşil ağaç bu inancı sembolize etmiştir. kuzey avrupa halklarının hıristiyan olmasıyla birlikte, hıristiyan geleceğindeki "hayat ağacı"nı temsilen hz. isa (a.s.)'ın doğum gününde yeşil bir ağaç, kuzey avrupa'da doğal olarak çam ağacı süslemek ve bunun dallarına çeşitli hediyeler asmak âdeti ortaya çıkmıştır. 18. yüzyıldan itibaren çam ağacı âdeti güney avrupa hıristiyanları arasında yayılmaya başlamış; kısa bir zaman sonra ise evrensel olarak hıristiyanlarca benimsenen bir folklorik törene dönüşmüştür
her yıl, hırıstiyan âleminde 25 aralık hz. isa (a.s.)'ın doğumunun yıl dönümü kabul edilerek bir hafta boyunca çeşitli etkinliklere yer verilmektedir. katolik ve ortodoks kiliseleri de bu olayı sahiplenmek suretiyle hz. isa (a.s.)'ın doğumunun hatırasına bu süre içinde üç dinî ayin gerçekleştirmektedir. aynı hafta içinde noel yortusu dolayısıyle çam ağaçları kesilip cadde, balkon ve evler süslendirilip ışıklandırılmaktadır. ilk defa almanya'da 1605 yılında ortaya konulmuş, daha sonra da bütün hıristiyanlık alemine sirayet eden "noel baba" efsanesi de yaygın bir biçimde işlenmiştir. noel baba aslı ve mesnedi olmayan, ancak sözde iyiliği temsil eden ve bu gecelerde çocuklara oyuncak, şeker vb. hediyeler dağıtan, genellikle karla örtülü, kırmızı başlıklı paltosu ve kocaman beyaz sakalı ile temsil edilen efsanevî bir kişidir. bu efsaneye yüklenen haksız bir güç, iyiliksever ve hoşgörü ile çocukların hatta yetişkinlerin dikkatleri ve inançları boş bir zemine çekilmektedir.
noel gecesi çocuklara hediyeler dağıttığına inanılan beyaz sakallı, kırmızı cüppeli, papaz kukulatalı şahıs, kuzey avrupa ülkelerinin efsanevî bir kişisidir. ilk defa 17. yüzyılda almanyai'da ortaya çıkmıştır.
noel âyininde kitâb-ı mukaddes'ten bölümler okunur ve evharistiya, ekmek-şarap âyini yapılır. yıllık bir ibadet olan noel cemaatle kutlanır. 24 aralık akşamı kilise âyini ve kutsal gece eğlenceleriyle başlar. 25 aralık sabahı kiliselerde şenlikler yapılır. 26 aralık'ta misafirler ağırlanır, ziyafetler verilir, hastahaneler ve kimsesiz çocuklar ziyaret edilerek noel ibadeti tamamlanır.
bu gün için ticari hüviyeti ön plana çıkmış olsa da bütün âdet ve törenleriyle noel kutlamaları, yukarıda ifade edildiği gibi kökeni itibariyle tamamıyla dinsel bir bayramdır. bu bayramın ve bayramla ilgili olarak yapılan âdet ve törenlerin müslümanlarca benimsenip uygulanması ise dinsel ve kültürel bir yozlaşma olarak görülmeli; böylesi bir tutumun; kendi dinî inançlarımızdan, değerlerimizden uzaklaşma ve başkalaşma sürecini hızlandırdığı, halkımıza-ülkemize yönelik hıristiyan misyonerliği için de oldukça elverişli bir durum oluşturacağı gözden uzak tutulmamalıdır.
dünyanın her yerinde yaşayan katolik; protestan bütün hıristiyanlar aynı tarihte mahalli gelenekleri doğrultusunda bu kutlamalara katılırlar. bu kutlamalar onlar için çok önemlidir. küsleri ve dargınları barıştırırlar, birbirlerine hediye alır, yaşlıları, sakatları, hastaları ziyaret ederler. o geceyi neşeli geçirmek için herşeyi unutup, kendilerini zevk ve sefaya verirler. çam ağaçlarını süsleyip püsleyerek dükkan vitrinlerine, evlerinin en değerli köşelerine yerleştirirler. birbirleriyle tebrikleşirler. dinî bir atmosfer içinde geçen noel bayramı akabinde ise, yeni yıla giriş büyük bir çılgınlıkla, lüks ve israfla kutlanır. hıristiyan ülkelerdeki dinden kaynaklanan bu eğlenceler, 31 aralık günü en yüksek seviyeye ulaşır. insanlar adeta çılgınlaşarak kendilerinden geçerler. kumar, içki, dans partileri düzenlerler.
kökeni itibarı ile dinsel bir tören olan noel, yunanistan ve özellikle hıristiyan ülkelerinde şenlikler ile kutlanırken maalesef yurdumuzda da büyük meydanlarda şenliklere dönüştürülüyor.
halbuki, bu günde yapılan içkili, kumarlı eğlencelerin gerçek hıristiyanlıkla hiçbir alakası yoktur. beşeriyetin ıslahı için allah teâlâ tarafından gönderilmiş ilahi bir din, tebliğcisi olan peygamberin doğum yıl dönümünün bu şekilde kutlanmasına müsaade eder mi? içkili, kumarlı ve insanı küçük düşüren zevklerin terennüm edildiği kutlama törenleri, ilahi bir dinin esaslarıyla bağdaşabilir mi?
biz müslümanlar da hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin doğum yıldönümünü kutluyoruz. amma mübarek bir gece olarak, mevlid kandili olarak...
bu yüzden aslında yılbaşı ve noel'in hıristiyanlıkla da hz. isa (a.s.) ile de hiçbir alakası yoktur. eğer olsa idi; yılbaşı gecelerinde kiliselerde ayinler yapılır, bu gece bir çılgınlık havası içinde değil, bir takdis havası içinde kutlanırdı. ama gerek yurtiçinde, gerekse yurt dışında bulunan kiliselere bakıldığında bu gecenin zulmete bürünmüş ve içlerinden en küçük bir hareketin olmadığı görülecektir. hz. isa (a.s.) ile bu gecenin sefahatının, israfının ve çılgınlığının ne alakası olabilir ?
evet yılbaşı eğlenceleri sadece islâm dini tarafından değil, aynı zamanda yahudilik ve hıristiyanlık tarafından da kötülenir, asla hoş görülmez. aslında kendi dinlerince dindar hiçbir yahudi ve dindar hıristiyan böyle günahları meşru eğlence olarak kabul etmez.
hz. isa (a.s.)'ı biz de severiz. o'nun ve diğer bütün peygamberlerin peygamberliğine inanmak islâmiyetin iman esaslarından birisidir. çünkü, islâm akidesine göre:
"...allah teâlâ'nın peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız..." (bak. bakara sûresi: 285, 136) ancak, bir peygambere saygı, o'nun doğum yıl dönümüne hürmet de allah teâlâ'nın emirleri ve dinî ölçüler içinde olmalıdır.
dinimizde ise; noel ve yılbaşı kutlamalarının yeri yoktur. bu yılbaşının biz müslümanlar için, resmî ve milletlerarası bir takvim başlangıcı olmak ilgi ve alâkasından başka hiçbir kıymet ve değeri asla yoktur. biz müslümanlar için muharrem ayının birinci gecesi: yılbaşı gecesidir. islâm'da yeni yıl, muharrem ayının birinci günü ile başlar. fakat, maalesef müslümanların büyük bir kısmının haberi bile olmaz.
bu bakımdan toplumumuzda ve diğer müslüman toplumlarda "yılbaşı kutlaması" adı altında düzenlenen eğlence toplantıları ise, hiçbir kültürel ve geleneksel temele sahip değildir. bu bakımdan hıristiyan olmayan ülkelerde yılbaşı kutlamaları, batı'nın körü körüne taklit edilmesinin veya hıristiyan batı'nın kültür ihracının bir sonucu olarak değerlendirilebilir. ülkemizde öteden beri yılbaşı kutlamalarıyla ilgili olarak yapılan tenkitler ve gösterilen hassasiyet de buradan kaynaklanır.
hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin müslümanlara; diğer dinî topluluklara göre farklı bir kimlik bilinci ve kültür değerleri manzumesi kazandırmak için gayret ettiği, bu uğurda saç-sakal, kılık-kıyafet, yeme-içme âdabı da dahil pek çok konuda tavsiyede bulunduğu düşünülürse, yılbaşı kutlamalarının, sıradan bir kutlama olarak kabul edilmesi ve tabiî karşılanması mümkün olamaz. aksine, yılbaşı kutlaması, noel ağacı süslemesi, noel babanın hediye bırakması gibi âdetler toplumumuzda kültürel tahribata ve kimlik bunalımına yol açmakta, yeni yetişen kuşakları kendi öz değerlerinden koparıp, batının hayat tarzına alıştırmakta, sonra da onların değer ve inanç esaslarına sıcak bakmaya ve giderek onları benimsemeye götürebilmektedir. böyle olunca, müslüman toplumların bu tür âdetler yerine kendi kültür ve değerlerinden kaynaklanan alternatif program ve faaliyetler geliştirmesi ve yaşatması ayrı bir önem kazanmıştır.
günümüzde toplumların kültürel değerlerini, hatta itikadî ve ahlâkî eğilimlerini; sahip oldukları hayat tarzı, ekonomik yapı, yerleşim ve ulaşım imkânı, iklim ve çevre, eğitim, folklor, örf ve âdet gibi ilk bakışta konuyla ilgisiz gözüken birçok husus derinden etkilemekte ve sonuçta mekanizma kendi değerlerini üretmektedir. avrupa'daki müslüman-türk işçilerimizin çocukları ve torunlarının bugün batı'nın kültür ve gelenekleri altında nasıl değiştiği ve giderek o toplumla bütünleşmeye başladığı iyi izlenirse toplumumuza yabancı kültürlerden taşınan veya yabancı toplumlara özenti şeklinde başlayan örf ve âdetlere karşı duyarlı olunmasının önemi daha iyi anlaşılır. bunun için alınabilecek bir önlem de: kendi kültürel mirasımızdan ve dini anlayış ve heyecanımızdan kaynaklanan değerleri, gelenek ve âdetleri iyileştirerek yaşatmaya ve geliştirmeye çalışmak olabilir.
hiç şüphe yok ki, milletler, millî örf ve adetleriyle tanınırlar ve onlarla yaşarlar. millî örf ve adetleriyle tarih sinesindeki şerefli mevkilerini korurlar. çünkü, millî örf ve adetler, bir milletin millî kültürünün ve dinî inancının aynasıdır. millî örf ve adetler, bir milletin şahsiyeti ve tanıtıcı vasfıdır. sağlam millî örf ve adetlere sahip milletler, dinî bağları kuvvetli ve millî kültürü yüksek olan milletlerdir. milletlerin örf ve adetlerine, millî kültürleri ve dinî inançları güç verir ve şekil kazandırır. hatta dinden de kuvvetli olur. bu sebeple hiçbir müslüman milli kültüründe olmayan, dinî akidesine ters düşen özentilere hayatında yer vermez. çünkü, o bilir ki, rabbi kendisinden olmayanlara özenmeyi ve onlar gibi sefih hayat yaşamayı yasaklamıştır.
dinimiz; kâfirlere, munafıklara, batıl din ve ideoloji mensuplarına muhalefet etmeyi emretmiş ve onlara benzemeyi kesin bir şekilde haram kılmıştır. çünkü dış görünüş itibarıyla onlara benzemek, neticede ahlâkî değerlerde, kötü ve çirkin işlerde ve hatta inançta onlara benzemeye sebep olur. gerçekten giyimde, sözde, davranışta ve işlerdeki benzeşmeler kalplere tesir ederek onlara karşı sevgi ve saygı meydana getirir. kısacası gayrimüslimlere benzemenin haram olduğunda icma vardır. (iskilipli mehmet atıf, frenk mukallitliği ve şapka, 4)
islâm dininin inanç, ahlâk, ibadet ve muamelât alanında getirdiği hükümler, öngördüğü kural ve tavsiyeler müslümanlarca öteden beri bir bütün olarak kabul edilmekte, günlük ve sosyal hayatla ilgili şekil ve muhteva bile çoğu defa bu bütünün bir parçası olarak mütalaa edilmektedir. öte yandan kur'an-ı kerim âyet-i kerimelerinin ve risâleti boyunca hz. peygamber (s.a.v.) efendimizin sıkça üzerinde durduğu konulardan birisi de, müslümanların fert ve toplum olarak belli bir kimlik kazanmaları, kendi şahsiyetlerini korumaları ve kendilerine güven duymaları olmuştur. çünkü bu, müslümanların bütünleşmesi, belli bir siyasal organizasyona gidip devlet kurması ve millet olması kadar, kendi inanç ve ibadetlerini, değer ve özelliklerini korumaları açısından da önemlidir. bu itibarla kur'an-ı kerim, müslümanlara ısrarla birlik ve bütünlük içinde olmalarını, müşrik ve gayri müslimleri dost edinmemelerini, onlarla gayriislâmi bir kültürün etkisi altında kalmayı kaçınılmaz kılacak şekilde sıkı bir ilişkiye girmemelerini emretmektedir. cenab-ı hak şöyle buyuruyor:
"ey iman edenler! yahudileri ve hıristiyanları dost ve idareci edinmeyin. zira onlar birbirlerinin dostudurlar, birbirinin tarafını tutarlar. sizden kim onları dost ve idareci edinirse, o da onlardandır. şüphesiz allah, zalimler topluluğuna yol göstermez, onları hidayete erdirmez." (mâide sûresi:51)
"yahudiler de hıristiyanlar da; sen onların dinlerine uymadıkça asla senden razı olmayacaklardır. de ki: allah teâlâ'nın yolu, doğru yolun tâ kendisidir. yemin olsunki, sana ilim geldikten sonra, eğer sen onların arzularına uyacak olursan, senin için allah teâlâ'dan ne bir dost ve ne de bir yardımcı vardır." (bakara sûresi: 120)
ayet-i kerimelerde ifade edildiği gibi: başka dinden olanlar, özellikle yahudiler ve hıristiyanlar müslümanların dostu olmazlar; onlar ancak birbirinin dostu olur, birbirini desteklerler. zaman zaman müslümanlara yaklaşmaları, kendi menfaatleri bunu gerektirdiği içindir. müslümanların bunu unutmamaları ve kendi aralarındaki dostluğu güçlendirmeleri zaruridir. müslümanların arasına sızan iki yüzlüler, felâket tellâllığı yaparak onları, mü'minleri bırakıp kâfirlere yöneltmek isterler; iman ehlinin bunlardan da sakınması gerekmektedir. cenab-ı hak şöyle buyuruyor:
"ey iman edenler! mü'minleri bırakıp da kâfirleri dostlar edinmeyin. bunu yaparak allah teâlâ'ya, kendi aleyhinizde apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz?" (nisa sûresi:144)
"mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinenler, onların yanında izzet, güç ve şeref mi arıyorlar. bilsinler ki gerçekten bütün izzet ve şeref yalnızca allah teâlâ'ya aittir." (nisa sûresi:139)
ayet-i kerimelerde açıkça ifade ediliyor ki: gerek milletler arası münasebetlerde ve gerekse fertler ve topluluklar arası münasebetlerde mü'minler, daima mü'minlerin yanında yer alacak; güç, kuvvet ve şerefi bu beraberlikte arayacaklardır. kendilerini korumak veya güçlenmek için kâfirlere başvuran milletler küçüldükleri gibi fertler de manevi değerlerinden kayıp verirler.
kâfirleri ve müşrikleri dost edinmeme konusu, kur'an-ı kerim'de sık sık zikredilen ve üzerinde durulan bir konudur. yahudi ve hıristiyanların mü'minlere dost olamayacağı, müslümanların da onları dost edinmemeleri gerektiği ısrarla belirtilmiştir. mü'minler, küfür ehlini veli, dost ve idareci edinemez. ancak zaruret sebebi ile işbirliği ve dayanışma, ülkeler arası ilişkilerin gerektirdiği ticarî, ekonomik sağlık ve sosyal alanlarda karşılıklı çıkar ilişkisi çerçevesinde antlaşmalar yapılması mümkün ve caizdir. fakat bu dostluktan farklı bir ilişkidir. bir müslümanın yahûdi veya hristiyan gayr-ı müslim bir komşusu olabilir. komşuluk münasebetleri elbette olacaktır. amma müslüman müslüman kalmalı, gayr-ı müslim de gayr-ı müslim kalmalıdır. müslüman, cenab-ı hakk'ın:
"sizin dininiz size, benim dinim de banadır." (kafirun sûresi:6)
buyurduğu gibi demelidir. herkes kendi yoluna gitmelidir.
"zulmedenlere meyletmeyin; sonra size ateş dokunur, cehennemde yanarsınız. sizin allah teâlâ'dan başka dostlarınız yoktur. sonra o'ndan da yardım göremezsiniz!" (hud sûresi:113)
bu ayet-i kerimelerin yanı sıra hz. peygamber (s.a.v.) efendimiz de müslümanları, itikadî ve ahlâkî alanda olduğu gibi kılık ve kıyafet, şekil ve merasim yönünden de müşriklere, gayri müslimlere benzememeye davet ve teşvik etmiştir. hz. peygamber (s.a.v.) efendimiz, müslüman olmayanlara benzememeye o derece dikkat ederlerdi ki, aslında yaptığı halde sonradan onlarda gördüğü hareketlerde bile değişiklik yaparlardı. bunlar, çevredeki kültür ve medeniyetlerle, din ve kavimlerle iç içe yaşayan o dönem müslümanlarına ayrı bir kimlik ve özellik kazandırıp, onların kendi içerisinde bütünleşmelerini sağlamaya yönelik önlemlerdir. meselâ: henüz hicret etmeden evvel muharrem ayının onuncu, aşûre günü oruç tutmayı adet edinmişlerdi. hicretten sonra medineli yahudilerin de bu günü takdis ettiklerini görünce onlara benzememek için muharrem ayının dokuz ve on veya on ve onbirinci günlerinde oruç tutmaya başlamışlardır. (geniş bilgi için bak. m. talu, üç aylar, mübarek gün ve geceler, 460) yine müşriklere benzememek için ashabına; sakallarını uzun, bıyıklarını kısa kesmelerini emretmişlerdir. (10 geniş bilgi için bak. sh: 656)
edit2: bu uyarılar müslümanlara kötü niyetle yapılmamaktadır. kabul edilmelidir ki hiçkimsenin yılbaşı kutlamaması sonucu hiçkimse bir çıkar elde edemez. ama kutlaması sonucu çok çıkar sahibi olanlar vardır. yılbaşı gecesini eğlenerek (hele bir de içki içerek) geçirmek direkt olarak şirke, dinden çıkmaya sebep olur. bu geceyi gavurlar gibi kutlayanların, bir daha yapmamak üzere tövbe etmedikçe hiçbir duaları kabul olmaz. bunları yazıp müslümanları uyarmak, müslümanların görevidir.