aynanın karşısında öylece duruyordum. çırılçıplaktım. çıplak olduğumu neden vurgulama ihtiyacı duyduysam artık. gözünüzde canlandırmaya kalkmayın sakın. hem Utangaç biriyim hem de pipi inikken iğrenç bir görüntü oluşuyor. hemcinslerim iyi bilirler. hem olmayan cinslerim de bilebilir. neyse, sadece az sonra duşa girecek olmamdan ötürü çıplaktım. sol meme ucumun altındaki benin ne zamandan beri var olduğu kafama takıldı. berberim, sağ favorimi soldakinden biraz daha uzun bırakmasının hesabını bir dahaki gidişimde verecekti.
insan ayna karşısında kendisine bu kadar dikkatli bakıyorsa bir sorun var demektir. cumartesi akşamı yalnız olmasını kafasına takmış gibi. iş yerinde rutin cumartesi toplantısında, haliyle 2009'u değerlendirip 2010'da yapılması gerekenler eksenli konuşmalarda, son derece iyi hazırlandığım için mükemmel denebilecek bir performans sergilemiştim. sözümü bitirdikten sonra gelen birkaç soruya cevap verirken, işe ilk başladığım zamanlarda toplantılarda konuşurken nasıl heyecanlandığım ve konuşurken sesimin titremesi aklıma geldi. içten içe gülümsüyordum kendime. o zamanlar ciddi denilebilecek bir ilişkim vardı ve kesinlikle daha mutluydum diyebilirim. incir çekirdeğini doldurmayacak mevzular yüzünden son vermiştik ilişkimize. suçun 8'de 6'sını çekinmeden kendime yazabilirim.
son çıktığım kızla da, muhabbet arasında recep ivedik'ten bahsederken gülüyor olduğu için ayrılmıştım. çok iyi biriydi aslında. ama recep ivedik'e gülebilen birisiyle birlikte olmayı gururuma yediremedim.
bir önceki geldi sonra aklıma. durup dururken ayrılmak istemesinin sebebini sorduğumda; 'bilmiyorum ya. aslında seni eleştirebileceğim tek bir konu yok. ama yeni bir başlangıca ihtiyacım var' diye cevap verip, gitmişti.
bu olaydan sonra yaşam koçum, ulu bilge teyzemin yanında almıştım soluğu. tüm yaşananları eksiksiz anlattım. dinledi. 'bu gömlek önceden daha çok yakışırdı sana' dedi. biraz zayıfladığımı söyledi. 'kusursuz olmak istemek, bunu büyük ölçüde başarabilmek kusurların en büyüğüdür aslında. insanları hatalarıyla ve oldukları gibi kabul etmen gerekir çoğu zaman. tıpkı onların da seni bu şekilde kabul ettiği gibi.' tarzında bir teşhis koymuştu bana.
...
işten çıkınca birkaç arkadaşı aradım. biri 'hacı benim kızla buluşçam bu akşam' dedi. 'benim kız' olarak nitelendirilen bir kız, hayatına nasıl bir motivasyonla devam eder, anlamakta güçlük çekerim her zaman. diğer arkadaş 'bizim arkadaşın kuzeninin doğum günü var kanka, oraya gidicem, sen de gel' dedi. cumartesi akşamı n'aptığımı soran birisine -ki illa gelirdi bu soru her sınavda- 'arkadaşın arkadaşının kuzeninin doğum günü vardı, oraya gittim' diye cevap verirsem kırık not alabilirdim. en azından beni tatmin etmezdi.
eve geldim. kimse yoktu. misafirlikten falan bahsediyorlardı, muhtemelen oraya gitmişlerdi. beni çağırmamış olmaları koymadı desem yalan olur. sağolsun yine de yemeğim hazırlanmıştı. yemeği yedim. içesim geldi; en yakın adres tekel bayii sezai abi'ydi. bu nasıl muhteşem bir kafiye: tekel bayii sezai abi...
ilerleyen saatlerde 'votka da açim içersen' dedi. 'iyi olur abi' dedim. karısıyla sorunlar yaşıyordu. 'olm bi erkek karısından ne bekler? akşam geldiğinde bi güler yüz, bi tas sıcak çorba. bi de yatak odasında orospu olcak olm karı kocasına.' baya dertliydi sezai abi, içtikçe coştu. 'yok başım ağrıyo, yok kıçım ağrıyo, sabah işe gidiyorum yatıyo, akşam geliyorum yatıyo. benim de ihtiyaçlarım var, martılar bile seks yapıyor amına koyim.' deyince korktum.'seks' kelimesini cümle içerisinde kullanması çok olumlu bir gelişme değildi. dozajı iyice arttırınca sıkılmaya başladım. 'kafam güzel oldu benim' bahanesiyle eve çıktım.
iç sesimle sürekli konuşan ben, ayna karşısında kendime bakarken hiç konuşamadım. dedim ya; utangaç biriyim ben...