Bir simidi paylaştığımız diye başlar ya dost tasvirleri, ben dostumu bunun bin kat üstü bir tarifle anlatmak isterim ki o da şudur;
bir ruhu paylaştığım, yaşama dair ne varsa beraber tükettiğim, ölüme sahip ne varsa birlikte öldürdüğüm, bulutların üstünde gizli, hasrete çalan gri renkli hatıraları birlikte hayal ettiğim,diz vurup kara toprağa iki lokmalık azığımı paylaştığım, dünden ötelenmiş yarında örselenmiş kaderimizi bir bardak demli çay sayıp yudum yudum içtiğim, davamızı o karanlık şehre Ankara'ya gizlediğim, ıssız limanların sessizliği ve deniz rengi özgürlüklerin sahibi olarak tasvir ettiğim yegane insan dost...
nasıl olur da çıkarız düştüğümüz çukurdan parça parça olmuş gönül köyünden bunu bilemiyorum. bildiğim gerçek "usta" dediğin vakit yanı başında hemen sağında ölüme hazır bir dostun varsa bin kat derine de düşsen çıkabileceğindir. "usta" dediğin vakit topukları korkudan sızlamadan kurşunların önüne atlayabiliyorsa dostun, ya da en yüksek mevkilerde nirvanada bulunduğu vakit "usta" dediğinde seninle lut gölüne dalmaya geliyorsa, o vakit korkmayacaksın birader.. köpekler gibi sevdiği, yarim dediği kızın yanında sana insanca davranıp senin varlığına saygı gösteriyorsa korkmayacaksın kimseden ve de kimsesizlikten!!!.
benim yanımdaki adam ölümden, zulümden, aşktan ve beladan korkmayacak. insanların alınıp satıldığını kullanılıp atıldığını düşünmeyecek. üç kuruşluk menfaat için satmayacak adamı satmayacak...