dizi zaten en başından itibaren aptal saptal klişeler üzerinde oturtulmuştur.
şöyle özetleyelim;
"deniz" diye gayet mal ve rol özürlüsü bir kız var ve ankara üniversitesi tıp fakültesi'ni kazanıp ankara'ya geliyor annesiyle, ki annesi de kanser hastası. öleceğinden korkuyor, ama bunu deniz üzülmesin diye kıza söylemiyor (mal işte, mal). öyleyece çekip gidiyor amerika'ya tedavi olmaya. deniz de "annem beni artık sevmiyo üjüühühüh" triplerine giriyor (tam türk sineması yani). ama daha önce; tıp fakültesinde hoca olan, yine gayet malca bir adam var, bahri. öğreniyoruz ki deniz'in biyolojik babasıymış kendisi. ama deniz malının bundan da haberi yok pekala. deniz'in yurtlarda sürünmesini(!) istemeyen, ama yabancı bir evde böcek gibi ezilebileceğini akıl edemeyen deniz'den de mal olan anası adama baskı yaparak, deniz'i evine almasını söylüyor. adam mecburen kabul ediyor ama ailesine deniz'in öz kızı olduğunu söylemiyor. sonra birden deniz tanımadığı insanların evinde pattadanak yaşamaya başlıyor hiç sorgulamadan, ben burda bu herifin evinde napıyorum? diye düşünmeden. ve olaylar gelişiyor...
şimdi bu dizinin yıldızı deniz denen kızmış gibi duruyor böyle bakınca. ama diziyi şöyle bir inceledikten sonra, güya başrolde olan deniz karakterinin, yan rollerdeki banu ve pelin karakterlerinin yanında bir hayli silik kaldığı görülüyor. zaten bu dizi izleniyorsa, dizideki kötüleri temsil eden, melih, pelin ve banu karakterleri sayesinde izleniyordur ancak. güya başrolde olan deniz ve mavi gözlerinden başka bir özelliği olmayan mert isimli oğlan çok iticiler zira.