insanoğlunun en büyük kaygısıdır. subjektif bazda benim bir numaralı kaygımdır. kendimi anlatamama yeteneksizliğimin bana yaydığı korkudur. ve doğallığıyla korkulan şeye insan genellikle mağlup olur. sürekli yanlış anlaşılmamdan bu tümevarımı yapabiliyorum en azından. aslında karşımdakine de bağlı biraz, sürekli çuvaldızı kendime batırmaktan vazcaydığımda bu kanıya erişebiliyorum;
"ahmet yeni tanıştığı kız arkadaşının mesajına geç cevap vermiştir, ve bu ahmet in zeynep in espirisine tepki vermediği bir günün ertesine rastlamıştır. zeynep bu iki ipucundan ahmet in kendisini aldattığına dair bir hikaye kurgular kafasında. ancak ahmet zeynep i hiç kıramayacak kadar çok seviyordur. ikisi de sevilmeye layıktır, ancak zeynep ile ahmet kapris ve gurur kadar iyi bir ikili olamayınca ilişkileri de yürümez. zeynep belki tekrar incinmek korkusuyla yapıyordur onları ancak ahmetin hiçbir suçu yoktur enbüyük korkusuna yenik düşmüştür."
aslında yanlış anlaşılmak yoktur. yanlış anlamak vardır belkide. otobanda gidercesine cihet olarak tabelada hep yanlışın peşine düşmeyle vücut bulur. mutlu sonu olmayan hikayelerdir. insanların korkularını, takıntılarını açıkçası zaaflarını örtbas etmek maksadıyla hepbir saldırı vaziyetinde olmasıyla, gereksizleri gerçek kılmasıdır, bunlarla hikaye kurgulamasıdır yanlış anlamak. en iyi savunma saldırıdır prensibinin meyveleri. karşısındaki insanı suçlu kifayetiyle sınayan biri tarafından anlaşılamamamktır, yanlış anlaşılmak.
işin özü; yanlış anlaşılmanın merhameti yoktur, ahmet mahsum zeynep çok tatlı olsa da...