Dök ey semâ -revân-ı tabiat gunûdedir-
(Dök ey gökyüzü -doğanın canlılığı uykudadır-
Hâk-i siyâhın üstüne sâfî şükûfeler!
(Siyah toprağın üstüne katışıksız çiçekler!)
Her şahsâr şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -
(Her ağaçlık yer şimdi -ne yaprak, ne bir çiçek! -)
Bir tûde-i zılâl ü siyeh-reng ü nâ-ümid...
(Bir gölge yığını ve siyah renkli ve ümitsiz)
Ey dest-i âsmân-ı şitâ, durma, durma, çek.
(Ey kış göğünün eli, durma, durma, çek.)
Her şâhsârın üstüne bir sütre-i sefîd!
(Her ağaçlığın üstüne bir beyaz örtü!)
Göklerden emeller gibi rizan oluyor kar
(Göklerden emeller gibi dökülüyor kar)
Her sûda hayâlim gibi pûyân oluyor kar
(Her mutlu hayalim gibi koşarak düşüyor kar)
Bir bâd-ı hamûşun Per-i sâfında uyuklar
(Sessiz bir rüzgar tüylü bir kanatta uyuklar)
Tarzında durur bir aralık sonra uçarlar,
(Yolunda durur bir aralık sonra uçarlar,)
Soldan sağa, sağdan sola lerzân ü girîzân,
(Soldan sağa, sağdan sola titreyerek ve kaçışarak)
Gâh uçmada tüyler gibi, gâh olmada rîzân
(Bazen uçmada tüyler gibi, bazen dökülmede
)
Karlar, bütün elhânı mezâmîr-i sükûtun,
(Karlar, sessizliğin dualarının bütün nağmeleri)
Karlar, bütün ezhârı riyâz-ı melekûtun.
(Karlar, ruhların bahçelerinin çiçekleri)
Dök kâk-i siyâh üstüne, ey dest-i semâ dök.
(Dök siyah toprak üstüne, ey göğün eli dök.)
Ey dest-i semâ, dest-i kerem, dest-i şitâ dök:
(Ey göğün eli, izzetin eli, kışın eli, dök)
Ezhâr-ı bahârın yerine berf-i sefîdi;
(Bahar çiçekleri yerine beyaz kar)
Elhân-ı tuyûrun yerine samt-ı ümîdi.
(Kuşların nağmeleri yerine ümidin suskunluğunu.)