1. Osmanlı Devleti ila-yı Kelimetullah Allah inancını yayma gibi bir misyon üstlendiğinden sürekli savaşın içindeydi. Savaş içindeki bir ülkenin padişahı, uzun süre başkentten ayrılamazdı. Hac ise, o günlerin şartlarında aylar sürüyordu. Bu zaman içinde devlette fitne çıkabilirdi. Sultan ikinci Murad'ın Fatih'in babası Manisa'ya çekilmesini fırsat bilen Avrupa'nın, Macaristan öncülüğünde birleşip Osmanlı üstüne haçlı seferi açtığını unutmayalım.
2. Padişahlar sıradan vatandaşlar gibi tek başlarına hac edemezlerdi. Kara ve deniz yoluyla giderken uğrayabilecekleri saldırılardan korunabilmek için yanlarına bir ordu almaları gerekiyordu. Ayrıca aşçıları, özel muhafızları, danışmanları, vezirleri ve komutanları da yanlarında olmalıydı.
Devlet boşluk kabul etmez. Bu yüzden padişahlar hacca giderken de devleti idare etmek zorundadırlar. Elçiler gönderecekler, gelen elçileri kabul edecekler, geçtikleri bölgelerin fukarasına sadaka dağıtacaklardı... istanbul'la aralarındaki iletişimin devamı için de, ulakların habercilerin sürekli gelip gitmeleri gerekiyordu...
Yani hacca, savaşa gider gibi gidecekler, bunun için de çok büyük masraflara katlanacaklardı... Hiçbir padişah, kişisel servetinden bunu karşılayamazdı! Çünkü hiçbir padişah o kadar zengin değildi. Masrafları devlete yüklemeleri ise adil olmazdı ve o hac kabul olmazdı Neden derseniz, hac devletin üzerine değil, kişinin yani padişahın üzerine farzdır... Fetva işte bu değerlendirmeler sonucu verilmiş, padişahlar bu yüzden hacca gitmemişlerdir.