millet, benedict anderson'un tabiriyle, "hayal edilen" bir ideolojidir. bir amaç için kurgulanır. kendiliğinden orada yoktur. belli bir coğrafyada yaşayan, birbirinden habersiz milyonlarca insana "birarada" oldukları hissini verdirmek, birarada hareket etmelerini sağlamak için özel olarak tasarlanır. bu hayali desteklemek için sembollerden, şarkılardan, ortak tarih hikayelerinden yararlanılır.
milliyetçiliğin bir yan etkisi, ki başarılı olduğunun da göstergesidir, bireylerin bu hayale inanarak milliyeti eksik kimlik ihtiyaçlarını yamamak için kullanmalarıdır. gerek bir gruba ait olma ihtiyacı, gerekse "ben kimim?" sorusuna çabuk cevap verebilme ihtiyacı milliyetçiliği kolay çözüm olarak gösterir.
işlevsel olduğu alanlardan biri, belki de çıkış noktasını da işaret eden, 'ortak kaderi paylaşmak' söylemidir. milliyetin yapay olduğunun kanıtı da zaten bu çıkış kuralında gizlidir. bir grup insan bütün maddesel şartlarda ortak kaderi paylaştıklarını hissettikleri sürece millet söylemi hakim olabilir.
artık en somut ortak kaderimizi 6 milyar insanla beraber gezegenin ısınması şeklinde paylaştığımızı fark ettiğimiz günümüzde resmi bir milliyetçi söylemin kabul edilir tarafı yoktur. dünya üzerinde kendi kabuğuna çekilmiş ulus devlet olmaması da her ulus devletin birbirine olan bağımlılığının kanıtıdır. ulus devletin küresel bir federasyona evrilmesi, küresel farkındalığın ve birbirinden haberdar olmanın doğal bir sonucu olacaktır. yeni 'ortak kader', yeni bir 'biraradalık' gerektirir.
ulusal devletler, sınırları içerisinde yaşayan çeşitli etnik, kültürel, cinsel ve dinsel gruplara aynı nitelikte muamele yapmanın daha verimli olduğunu er ya da geç farkediyorlar. o yüzden milliyetçilik gibi bölücü bir söylemin resmi kaynaklı örneklerine gittikçe daha az rastlanmaktadır. gayriresmi milliyetçi söylemler ise bir zamanlar ortak kaderi paylaştıkları insanların sırtından güç elde etmeyi hedefleyen siyasi kafaların tercihidir.
onlara inanan bir insanın tanımadığı milyonlarca insandan nefret edebilmesinin tek açıklaması ise kişisel mutsuzluktur. karşı taraftaki o görünmez düşman, insanın hayatında ters giden herşeyin sorumlusu ve sembolü olur. hayat bir anda anlam bulur. içinde illaki nefret barındıran bir anlam.