globalleşen dünyamızda yaşam koçlarından, "modern çocuk yetiştirme tekniklerinden" bihaber annelerimizin "güven" dersinden de sınıfta kaldığının göstergesidir. aslında vazgeçtim, tanım olarak "halkın kendi kendini yönetmesidir" diyeceğim. bu daha anlamlı oldu ilk cümlemden. avrupa birliğine girmeye zemin hazırlanmakta olan ülkemizdeki belki de aleyhdarlarımızın ayağımıza taktığı en ciddi çelmedir. arkasında hangi ülkeler, ne tip güçler var, kestiremiyorum tam olarak.
-o yerleri sil, arkandan kontrol edicem bak.
-bulaşıkları yıka tek tek bakıcam, parlayacak böyle anlıyor musun, par-la-ya-cak
-süpürgeyi tak halının üzerinde beyaz tülbent gezdirecem (çok ilkel bir tür kontrol yöntemi)
çalışamıyorum ki? doğrusu bana güvenmeyen, yaptığım işime saygı duymayan, güven sorunu yaşadığım bir ortamda özgün olamıyorum, kendi tarzımı geliştiremiyorum. bi kere işe konsantre olamıyorum: "acaba bulaşıkları nasıl kalıcı bir parlaklığa kavuştarabilirim, ne yapmalıyım ki o anda bulaşıkların üzerinde reklamlardaki gibi pırıltılar çıksın" konularına yoğunlaşmış bir haldeyim. "denetim esnasında bunu hayatımdaki tanıdığım en kararlı denetim organına kendimi nasıl ifade ederim, iyi niyetimi nasıl aktarabilirim, onun kontrol mekanizmasında kalıcı bir hasar nasıl bırakabilirim" gibi bir takım sorular aklımda uçuşurken, o anda yanlışlıkla elimden bardak kayıveriyor, annem mutfağa giriyor, tutkuyla sevdiğim yalnız ve güzel ülkemin esmer bir kentinde bir yıldız kayıyor ve biz; susuyoruz.
çocuklarımız geleceğimizdir, çocuklarıma güvenmeliyiz. hatta gelecek de bir gün gelecek. cnbce dizilerindeki gibi her kararıma saygı duyacak, bana sürekli "seni seviyorum" "ne yaparsan yap sana güveniyorum" diyecek bir anne istiyorum.