türkiye nin son 25 yılı

entry1 galeri
    1.
  1. 12 eylül 1980 sonrası türkiye'nin yaşadığı duruma genel bir bakış yapmaya çalışalım. 1980 öncesi özetle; türkiye kurulduğu günden beri totaliter rejimle yönetilen, halkı arasında devlet yanlısı elit kesim ile ikinci sınıf görülen dindar çoğunluğa sahip bir ülkedir. elit kesim cumhuriyet kurulduğundan bu yana halk birliğini ümmet kavramından soyutlama mücadelesi vermiş, ırk milliyetçiliğine dönmüş, fakat değişik etnik kimlikleri bir arada tutmak için yeni bir siyasi argüman üretemediğinden silahla tepelerinde bekleme gereği görmüştür. demokrasiye geçiş yapsa elit kesim azınlıkta kaldığı için elindeki gücü ve iktidarı kaybedecek, geçmese laik rejimden dolayı halkı bütünleştirip devletine sahip çıkacak bir birlik noktası bulamayacaktır. isyanların kanla bastırılması gibi yollardan sonra halkı oyalayacak sağ sol kavgası, darbelerle falan 1980 lere gelinir.

    bu tarihten sonra dünya'ya kapalı bir rejimden kendi isteğimizle veya dışarıdan baskılarla, rasgele veya bilinçli olduğunu tam olarak anlayamadığımız gelişmeler görülür. veya akan suyun zamanla akacak mecrasını bulmak da denebilir.

    ilk seçimlerde cuntacıların desteklediği milliyetçi devletçi parti yerine, sağ sol kavgasından, ırk ve milliyetçilik kavramından uzak, hepsini az az bulunduran bir anap ortaya çıkar. bu parti; inançlı, sıradan köy kahvesinden toplayabileceğiniz muhabbet adamı insanlar gibidirler. her kesimden ılımlı insanlar parti içinde yer alır. sağcısı, solcusu, milliyetçisi, dincisi hep bu parti içindedir. bu insanların nasıl bir araya geldiklerini anlamak mümkün değil. ılımlı olmayan aşırı sağcı milliyetçi muhafazakarlar derin devlet içine yerleşmiştir. aşırı solcuların çoğunluğu ise anlaşılmaz şekilde kapitalizme kurban giderler. bunları iş dünyasında yükselen isimler olarak görürüz. cuntacıların partisi ve maksat muhalefet olsun diye cuntacıların kurdurduğu yeni kurulan anap dışında doğru düzgün bir parti yoktur. cuntacılar kendi kurdukları partinin kazanacağına eminken muhalefete layık gördükleri anap kazanır ki anap bile bu başarısından şaşırır.

    bu dönemde pkk kurulmuş ve ilk eylemlerine başlamıştır. anap kürt ve inançlı bir başbakan ve cumhurbaşkanı çıkarma başarısı gösterir. rejimin yıllardır mücadele ettiği insanlar hem etnik hem inanç olarak hükümeti yönetir. pkk kürtlerin demokratik hakları olmadığı konusunda devlet rejimine karşı mücadeleye başlar. turgut özal her olayı fırsata çevirmek konusunda usta mı yoksa dış güçlerin isteği midir bilinmez ama rejimi zorlayan ve demokratikleşmeye mecbur bırakan durum sonucu bu bahaneyle rejim değişikliğe gidilip bir demokratik açılım yapılırken içerdeki sert muhalefet ile durur. bu arada anap 1990'larda eski siyasilerin serbest kalmasıyla bölünme sürecine girmiş ve gücünü kaybetmiştir. terör olayları artar. bu demokratik açılım yapılması konusunda halkı ikna etmeye ve özal'a destek vermeye zorlasa dahi özal aniden ölür ve herşey durur. sonrasında koalisyon hükümetleri ekonomik krizlerle boğuşmaktan başka yöne bakamazlar. bu arada iktidarı dyp ve küçük ortağı partiler alır ama kısa zaman sonra derin devletin içine yerleşen milliyetçi muhafazakarlar kendilerini dyp ile bütünleştirmeye başlarlar. bunun karşısında sol partiler kürt açılımlarını yaparak bugün dtp milletvekili olanları kendi içlerinde barındırarak güçlenirler. klasik ılımlı sağcılar oy verecek kimseyi bulamazlar. ılımlı sağcı görünen ama derin devlet milliyetçileri barındıran dyp, kendi cebini doldurma yöntemi izleyerek kendini zamanla tasfiye etme sürecindeki anap, klasik milliyetçi muhafazakar mhp ve refah partisi arasında seçim yapmakta zorlanan ılımlı sağcılar bu partilerin hepsine dağılır, çoğunlukla refah partisini desteklemeye başlayınca rejimin sahibi ordu olaya el koyup 28 şubat'ta refah partisini tasfiye eder. bu arada pkk hala demokratikleşme isteği ile düşük yoğunluklu savaş dedikleri mücadeleye devam eder.

    bu süreç sonrası sağ darmadağın iken sol ecevit ile güçlenmiştir. ancak daha önce kürt etnikliği ile yanlarında bulunanlar ecevit'ten bekledikleri açılımı göremeyip tamamen ayrılırlar. ecevit hükümeti bu dönemde bir af ile hapishanedeki pkk'lılara ceza indirimi yapar. bunu kimler bu şekilde ayarladıysa mükemmel bir ayardır. ceza indirimi sonucu pkk'lıların çoğu 5 sene sonra 2003 senesinde dışarı çıkacak şekilde bir durumdadır. bu arada seçimler az bir zaman kala ekonomik nedenlerle batan ecevit'e amerika apo'yu hediye eder. belki dsp kürt açılımına daha yakın durduğu için böyle yapmıştır. ancak seçimlerden sonra rejimin zorlaması nedeni ile hiç olmayacak gariplik yaşanır ve dsp-mhp koalisyonu olur. bu dönemde terör olayları aza indirgenir. bazıları bunun sebebini apo'nun yakalanmasına, amerika-ırak olaylarına bağlar. ama belki terörün amacının demokratik hakları sağlamak olduğu düşünülürse bu dönemde terör eylemleri mhp'yi güçlendirmekten başka işe yaramayacağı için azaltılır.

    bir komplo teorisi mi yoksa gerçekten ecevit ve ortaklarının beceriksizliği mi bilinmez ama büyük krizler yaşanır. hükümet borçlarını 2003 senesine erteler ve 2003 e varmadan seçime gider. kim iktidar olsa onu büyük borçlar beklemektedir. bu arada akp kurulur ve seçimlerde büyük başarı sağlanır. bu yıldan sonra rahşan affı ile dışarı çıkan pkklılar ve siyasi uzantıları daha çok boy göstermeye başlar. pkk demokratikleşme istekleriyle tekrar eylemlere girişir. akp hükümeti ise sihirli bir rüzgar ile olmadık işlere imza atar. kriz beklentisi yaşanırken imf sonsuz kredi açar, kaynağı belirsiz desteklerle ülke her alanda rahatlamaya başlar. bazıları ekonomi diye itiraz etse de bana "ben 2002 de şu kadar zengindim şimdi şu kadar fakirim" diyen 10 kişi gösteremezsiniz. tek büyük sorun terör ve teröristlerin zorladığı demokratikleşme kalmıştır. ufak ufak değişikliklerle değiştirilemeyen anayasa yerine ab gireceğiz diyerek anayasa kanunlarının üstünde tutulacak şekilde aihs ile ilgili düzenlemeler yapılır. rejim muhafızlarımız mı istiyor yoksa yaptıkları ters mi etki ediyor bilinmez ama olmadık olaylara sebep olup rejimin kalelerini kendi elleriyle yıkıyorlar. anayasa mahkemesi ve danıştay gibi yargı kurumları rejimin koruyucusu olması gerekirken, rejimi korumak adına olmadık saçmalıklar yapıp kendilerine olan güveni yıkıyorlar. örnek vermek gerekirse 367 kararı, yök katsayı meselesi, akp kapatma davası, dtp kapatma davası gibi önemlilerini sayabilirim. 80 yıldır bu rejim; kendini açığa vermeden elitlerin yönettiği bir devlet iken şimdi açık açık kendilerini belli ediyorlar. kararı siz verin. son kaleler elimizden gidiyor diye bir panik içinde mi yoksa halkımıza rejimin sert tutumunu gözüne parmak sokacak şekilde hukusuzluklar yaparak mı gösteriyorlar.

    sonuç olarak pkk terör eylemi yaparak türkiye'de hak ve özgürlükler üstünde rejim baskısına vurgu yaparken hükümet terörü önlemek bahanesiyle demokratikleşme mücadelesi verirken, yargı hukuksuzluklarla rejimin neler yapabileceğini kanıtlarken bu halka aslında demokratikleşme eğitimi veriliyor ve demokratik olmaları için bir zorlama yapıyor. avrupa birliği ise bunca yıl teröristleri bize karşı korurken bizim iyi yolda olduğumuzu göstermek için pkkyı terkedip yanımızda sırtımızı sıvazlıyor. bu aynen obamaya nobel ödülü vermek gibi birşey. toplumun kendini demokratikleştirmesi için sert kırılmalara ihtiyacı var. bugüne kadar hepimizin lanet okuduğumuz, hedef tahtamız olan dtp kapatılırken bizlere bunları kapatarak muhatabımızın kalmayacağı, görmezden gelmekle birşeyin değişmediğini demokratikleşmenin oturup konuşularak anlaşmak demek olduğunu öğretiyorlar.

    asıl kötü olan ise muhalefette bulunan chp ve mhp'nin bu rüzgar karşısında duramayacağını anlamamış olması. bütün dünya demokratikleşmemizi isterken bunun karşısında "kendine totaliter" rejimi savunacak bir allah'ın kulunu bulamazsınız. çünkü kendi içinizdeki insanlar dahi demokratik meselelere ihtiyaç duyduğu durumları farkedip zamanla sizden kopar. bunca zaman toplumu birleştirmek için oluşturulan yapay millet kavramı; "dindarlara karşı kullandığınız laiklik" ve "ırkçılıktan" doğan davranışlarınız kopmaları sağlayıp suyun mecrasına akmasını sağlayacaktır. çünkü demokratik haklar; gerçek laikliği doğal olarak içinde barındırırken, aynı zamanda ırkçılığa da karşıdır. bu millet bin yıl birlikte yaşamış, ırkları birbirine karışmış, dinleri her ırktan insanlar arasında bulunurken, bir bütün olan milleti laik, alevi, türk, kürt, sünni gibi söylemlerle ayırırken aynı zamanda bunları silip yapay millet yaratma çabası kimseyi memnun etmemiştir. gördüğünüz gibi aleviler artık chp'den kopma eğiliminde. sünniler zaten kopuktu, azınlık milletler de kendi dinlerini sizinle yaşayamadıklarından kopma eğiliminde. bu ülkede hem elit, hem saf türk, hem de dini olmayan kaç insan bulabilirsiniz? bu rejim chp'den su yüzüne çıkan ırkçılığı nedeniyle kopmalara neden olurken mhp'den de laiklik anlayışı nedeniyle kopmalar sağlayacaktır. zaten daha önce mhp'den bu kopuş bbp ile başlamıştı.

    chp ve mhp'nin hala demokratikleşmeye karşı savunmaya geçmesi yerine oy kaybetmemesi için kendini bu sürece dahil etmesini isterdim. bu olaya katkıda bulunsalardı hala var olmaya devam edeceklerdi. bu halkı eğitim süreci belki 10 sene daha sürecek. bu süre içinde doğru düzgün politika üretmeyen muhalefet oy kaybederken akp çok fazla güçlenip tek parti gibi kalacak. bu kadar zayıf muhalefetle karşı karşıya olan hükümet; tek kutuplu ve ne dersem olur havasında denetimsiz, freni olmayan bir kamyona benzer. fakat bir faydası da var. böyle bir muhalefet varken halka doğruları anlatmak akp açısından çok daha kolay. hayırlısı böyleymiş...
    *
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük