hadi bir film izleyeyim diye izlemeye başlayıp, karşınıza ne çıkacağını bilmiyorsanız filmin ilk dakikalarında, konunun itfaiyecilerin yaşamı ve yangınlarla ilgili olduğunu düşünebilirsiniz. ki bende bu düşünce oluştu. bir yangın olacak, kamera onu kaydedecek, çocuklar ölecek ve göz yaşına boğulacaksınız. sıradan bir dram filmi gibi izlerken apartmana girilmesiyle filme gözünüzün değmesi artabilir.
ve olaylar gelişir. korku/gerilim filmlerinin en iyilerinden biri kesinlikle. diğer zombi filmleriyle benzer yanları var diyenler yanılıyor bence, çünkü o filmlerdeki kurgu ve oyunculuk çok farklıdır.
kamera çekimleri alelade gibi görünse de dikkat ettiğinizde ve analiz yapmayı başarabiliyorsanız parçaları da birleştirebilir ve her kareye hakim olabilirsiniz.
özellikle filmin sonunda şok geçiriyorsunuz. kimse kurtulmuyor. ağzı açık bırakan bir hayal kırıklığı. aslında hayal kırıklığının beğeni olduğunu film sonu yazılarını görünce anlıyorsunuz. hiç anlayamamışımdır, bu gibi tüm filmlerde bir laboratuar ortamı vardır bilimsel terimlerle olayın olabilirliğini beyninize enjekte etmeye çalışırlar. ve biri mutlaka virüsün serumunu yapar. tabi dünyayı da kurtarır. mutsu son!
şimdi bu yazıyı yazarken birden, korkularımızın sebeplerinden birini daha buldum. sanırım. mezarlık yanından geçerken hangimiz korkmadı? hangimiz zombi filmlerinden bir kareyi gözlerinin önünde canlandırmadı ve kendini o an mezardan çıkan bir zombiye yakalanmış hayal etmedi? korkuyu beynimize nakşediyorlar.
sonrası görüntülü korku sanları.