terk etmek bir ilişkiyi bitirmek olarak düşünülmemeli sadece. hayatımıza girsin girmesin kalbimizi çarptırmayı başaran herkes girmeli bu tanımın içine. öncelikle yaşanan bir ilişkinin noktalanmasını ele alalım. bitirilecek raddeye gelinmiştir ve hatta bitirilmiştir de ama yine de bitmemiştir işte. hele ki uzun bir ilişkinin ardından geliyorsa terk etme kararı artık vicdan azabı mı dersin suçluluk duygusu mu dersin yoksa alışkanlıkların verdiği sancı mı dersin hepsi tek tek biner omuzlarına. kalp bunların baskısına dayanamaz ve geri dön diye söylenip durur, oysa beyin biliyordur ki dönersen bitersin.tabi bu arada terk edilen konumunda olan kişinin baskıları da cabası. böyle durumlarda aklıma hep eğer ayrılık karararını alan o olsaydı da geri dönmek için böyle yalvarırmıydı sorusu gelir. insanoğluyuz malum ve egomuz çok büyük. terk edilmek ise egoyu yerle bi eden en büyük silah. işte bu yüzdendir terk edilenin onca çabası, egosunu kurtarmak içindir hepsi. ama biz bilmeyiz, sanarız ki bizi gerçekten seviyor. sanarız ki biz onu gerçekten seviyoruz. ayrılık noktasına getiren her şeyi görmezden gelmeye başlarız bir anda ve içimizde uyanan dönmek isteğini bastırmaya çalışırız. tüm bu baskılarla mücadele etmek zordur. hele ki egosunu kurtarmaya çalışan bir insan karşısında direnmek daha da zordur. işte tüm bu baskıların sonucunda kişi ya yenik düşer ve hayatını feda eder ya da dikbaşlılığına yakışır şekilde yapması gereken şeyi yapar ve terk eder.ikincil olarak ise unutumadığımız tüm insanlardır terk etmeye gücümüzün yetmediği ki bu grupta yer alan insanlar gerçekten güçsüzlerdir. bu gruptaki insanlar ayrılık safhasını geçmiş olanlar, platonik aşıklar ve o diye nitelendirilen kişilerdir. bu insanlar karşılarındaki kişiyi içlerinden atmaya uğraşırlar. unutmak için mücadele eder kimi, kimi de içinde bir umutla sabreder.ayrılık safhasını geçtiyseniz var gücünüzle unutmaya çalışırsınız ve eğer unutmayı gerçekten istiyorsanız başarırsınız da. platonik aşıksanız işiniz gerçekten zor demektir, zira unutmak sizin elinizde olan bi şey değildir. gene ego girer burada işin içine ve aldığı yaranın hıncıyla sizi kemirip durur. o diye nitelendirilen kişiyseniz yapacak fazla da bir şeyiniz yoktur aslında. eğer yeterince inatçı ve cesursanız sabredersiniz, tam olarak ne kadar süreceğini bilmediğiniz bir karmaşanın bitmesi için sabredersiniz. sabır pasif bir durum gibi gelir önceleri size ama sonra bambaşka bir bakış açısı öğrenirsiniz; ''sabır aslında mücadele etmektir'' diye. sonra içinizden gelenleri son kez karşınızdakine söyleyip sabretmeye başlarsınız. zor olanı seçip onu olduğu gibi kabullenmek bir yana daha da zor olanı seçip sabrı öğrenmeye çalışırsınız sırf onun için. o nu içinizden atmaya çalışmak aklınıza bile gelmez, çünkü kalbinizi çarptırmayı başaran o insanı içinizden atmaya yani terk etmeye gücünüz yoktur. terk edilmek, terk etmek, sabretmek, beklemek, beklememek, mücadele etmek... tüm bu olguları yaşar her insanoğlu. önemli olan güçlü ya da güçsüz olmak değildir aslında. önemli olan, kendi değerini başka biri için yok saymamak ve kendini hiç kimse için feda etmemektir.