olur olmaz anlarda gözlerin dolar. boğazında bi şey düğümlenir. yutkunamazsın. yüreğinde ayrılığın ağırlığını hissedersin. acının yüreğinde somutlaştığını hissedersin. o kadar çok şey onu anımsatır ki, onu anımsatan bu anlarda gözlerin onu arar. beraber dolaştığınız yerler, gittiğiniz sinemalar, dinlediğiniz müzikler... bir arkadaşınızın cep telefon melodisi onunki ile aynı ise, her telefon çalışında yüreğiniz ağzınıza gelir. yollarda dolaşırken hem gözünüz onu arar hem de onunla karşılaşmak istemezsiniz. her cep telefonunuz çaldığında ya da bir mesaj aldığınızda, acaba o mu arıyor ya da mesaj ondan mı geldi diye düşünmeden, heyecanlanmadan edemezsiniz. onu tamamen unutup, hayatınızdan çıkartabilmek için, cep numarasını, iş telefonlarını silersiniz, msn kaydını silersiniz, mail adreslerini silersiniz. ama kendinizden bile saklayarak bir kenara gene de not etmeden yapamazsınız. onun haberi yoktur ama size verdiği kanadı kırık meleği hala boynunuzda taşıyor, her sabah bir umutla uyandığınızda meleğinizi öperek, onu uyandırıyorsunuzdur. olur olmaz anlarda aklınıza geldiğinde, o an ne yaptığını düşünüyor, mutlu olup olmadığını, hayatında başka biri olup olmadığını ve onun da sizi düşünüp düşünmediğini merak edersiniz. siz hala bu kadar onunla yatıp kalkarken, hala bu kadar onsuzken bile onunla yaşarken, onun ne kadar sizinle benzer duygular içinde olup olmadığını düşünürsünüz. bütün bunlar sizi üzer, gözleriniz dolar ve gene boğazınız düğüm düğüm olur. hıçkıra hıçkıra ağlayıp rahatlamak istersiniz ama bu da öyle kolay olmaz. hayat artık anlamını kaybetmiş, sizin için yaşamak anlamsızlıkla eş değer olmuştur. ne sinema, ne arkadaş sohbetleri ne de başka bir şeyden zerre keyif almazsınız. depresyon, bi süreliğine en yakın arkadaşınız olarak sizin misafirinizdir. kırık kalbinizi onarmaya çalışırsınız. ama bu o kadar kolay değildir. sizi seven herkesten bir takım tavsiyeler, öneriler gelir. sizi neşelendirmek, bitkisel hayattan çıkartmak için çaba gösterirler. ama tüm bunlar işleri daha da zorlaştırmaktan öte bir işe yaramaz. biraz yalnızlık biraz gözyaşı, biraz da zamana bırakmak... işleri yoluna koyacak, ruhunuzu acılardan arındırmaya yardımcı olacaktır. en önemli tesellilerinizden biri de, ayrılıktan sonra, ortada affedebilinecek bir sebep varsa ve birbirinizi gerçekten seviyorsanız, bir suçlu aramaksızın, haklı haksız düşünmeksizin, meleğinizi tekrar kazanabilmek için, gururunuzu, onurunuzu ve diğer değerlerinizi ayaklar altına hiç düşünmeden alarak, onu ikna etmeye çalışmanızdır. haklı olduğunuzu bilmenize rağmen bunu yapabilmek, ona verdiğiniz değeri ve sevginin en önemli göstergesidir. ararsınız, konuşursunuz, onu görmek, yüzyüze konuşmak istedğinizi söylersiniz. yüzlerce (evet, abartmıyorum!) kez özür dilersiniz (haklı bile olsanız). seviyorsanız, buna değer olduğunu düşünüyorsanız, onu sevdiğinizi haykırırsınız, onu tekrar kazanmak için, onu kaybetmemek için yalvarırsınız. bir daha... bir daha... bir daha... ona eğer hayatınızdan çıkarsa, bir daha hiç görüşmeyeceğinizi, bunu isteseniz de onunla arkadaş kalmayı başaramayacağınızı anlatırsınız, anlatmaya çalışırsınız. defalarca bunun son konuşma olduğunu söyler ama gene de onu aramadan edemez, bir kez daha konuşmadan yapamazsınız. 'artık bu konuşmalardan sıkıldığını, neden onu anlamadığınızı, ilişkinin bitmiş olduğunu neden kabul etmek istemediğini' size söylediğinde, beyninizden kaynar sular dökülür ama bunu da kaldırırsınız. en nihayetinde, artık günler sonra, yorulursunuz, ruhen ve bedenen bitkin düşersiniz. onun için, kendiniz için, sizin için elinizden geleni yaptığınızı düşünür ve artık tükendiğinizi hissedersiniz. bu kez gerçekten son kez bir konuşma yapıp, artık bunu ona direk söylemeden ama ima yollu (artık daha fazla seni rahatsız etmeyeceğim gibi) ifade edersiniz. msn'ini, cebini vb. her türlü kaydını sileceğinizi söyler, elinizden gelen her şeyi yaptığınızı ve artık sadece onun araması ile bir şeyler olabileceğini söyleyip... kapatırsınız.