küçük iskender

entry1028 galeri video3
    208.
  1. çin lokantası

    "beni sevmene asla izin vermeyeceğim"
    diye yazmıştın kapımdaki not defterine;
    kendi kapımı çalmak zorunda kalmıştım
    içerde olmadığımı bile bile!

    gövdeni hatırlıyorum ansızın bu kış ormanda işte
    uzun büyük parlak
    siyah ve vahşi!
    parçalayacak kadar siyah
    ve onarabilecek kadar vahşi
    sanki
    aşka hayattan daha fazla özen gösteren,çocuksu
    ama hep hırpalanmış, hırpalandıkça palazlanmış bir ziyaretçi!

    gövde'nin tarihi'nde yan yana dururdu yalnızlıklarımız
    plastik ve acımasız, zehirli ve karmaşık
    kısaca, birbirlerine sevgiyi öğretmeye çalışırken
    birbirlerine kan içirdiklerini anlayan iki serseri aşık!

    ellerinin saklamaya çabaladığı o şehir gecesi
    başın omzumda, gözlerin kapalı, saçların açık
    giderken citroen: dudaklarını döven neon gazı,
    dudaklarındaki kazı tozu. ölelim mi... demiştin
    bak şimdi tam sırası!

    dağlarda bir çin lokantasıydık senle ben
    müşterisiz
    mütemadiyen ağlamaklı
    için için eğlenceli
    temiz.
    çevresinde çizgi film hayvanlarının oynaştığı
    bir çin lokantasıydık dağlarda senle ben
    bir tahta masa iki iskemleyle sınırlıydı ülkemiz

    mesela
    yeni pişmiş pirinç pilavı dilinin üstünde yürürdü kokarca
    ve sağ kulağındaki halka küpeden atlardı çığlık çığlığa
    tenimdeki tüm yabanıl bitki örtüsü

    biz birbirimizin çatalı, bıçağı
    biz birbirimizin incelik hırsızı, gönül süsü
    ayrılık, bir yutulmaz lokma gibi kaldı boğazımızda!

    sevgilim, sevdanın sevdaya ettiğini etmez et kemiğe
    sarayın çıkışlarını tutarken uyuşturucu ve kaftan
    merdivenlere yığılıp ölen son şehzade
    son fırsat, kaçınılmaz son düet, son soytarının son yemini
    son sonsuzluğa dokunan küstah kızıl kanaviçe!

    dağlar, dersini verir acının kuşkusuz
    aslolan, savruk ruhlara yakışan sahici ölümler bulmakta,
    yoksa kimin kimin tabutunu çakacağı mühim değil
    gecenin koynuna ihanet, bir orospu gibi sokulmakta!

    ışıktan ışığa geçen o tenha yolda
    o karanlık nefes alışta ve o darmadağın boğulmada
    seni sevmeme asla izin vermediğin o kör noktada
    o hırçın, o fazla erkek fazla kadın noktada
    tanımadığım
    tanımaya kalkışmadığım
    izahı zor, kavraması imkansız bir hastalık gibi
    ilerledim gövdenin gövdemi bulandırdığı
    şaha kaldırdığı boşluklarda!
    iz sürmedim
    ad sormadım
    dönüp bakmadım ardıma!

    hatırla sevgilim, mutlaka sen de hatırla
    o kadar çok kovaladık ki hayat içerisinde
    kendi kendimizi,
    mecali kalmadı hayatların başka hayatları yakalamaya!

    "beni sevmene asla izin vermeyeceğim"
    diye yazmıştın kapımdaki not defterine;
    bende eklemişim altına:

    "aşkı dövmek lazım
    kalbe terbiyesizlik ettiğinde!..."
    0 ...