ilk başalarda heyecan verici olur. sanki yaşanan kötü anıların ruhunuzda yarattığı tahribatı onarmaya gelmiş bir melek gibidir. sonrasıysa boğucu, mecburi bir ilişki. eğer hala geçmişinizle ilgili çözemediğiniz sorunlarınız, tamamlanmadığını hissettiğiniz işleriniz olduğuna inanıyorsanız tam bir işkencedir.
sonra sonra farkediyor insan, uzaktan bakınca çok kolay görünmesine rağmen sevmediği birinin elini tutmanın, gözüne bakmanın, sevgi sözcükleri kullanmanın ne kadar ağır olduğunu. aslında içten içe bilmesine fakat kendine itiraf etmemesine rağmen vicdanı sonradan karşısındaki insanı da aldattığını farkedip kendinden tiksiniyor. onu aldatmaya devam ederek kendisini ne kadar aşağı çekiyorsa onu da beraberinde aşağı çektiğini farkettiğinde acılarına bir yenisi ekleniyor. bir anda herşeyi düzeltme imkanı olmadığını görerek daha fazla batıyor. terkedemiyor o insanı çünkü sunabileceği mantıklı bir açıklaması yok. üzülmemesini sağlayabileceği bir yol yok. ne denebilir ki o masum insana? "seni sevmediğimi farkettim." gibi iğrenç bir cümleyi nasıl kurabilir sanki baştan beri içinde bunu bilmiyormuş gibi. sanki bir cankurtaranmışçasına ona son çare olarak sarıldığını ve asıl amacının onu kullanmak olduğunu bilmiyormuş gibi nasıl yalan söyleyebilir? herkese yalan söyleyebilir belki ama kendini nasıl kandırabilir?
boğar insanı günden güne. öyle ki en sıkıntılı günlerini arar olur insan. mağdur olmak zalim olmaktan çok daha kolaydır çünkü vicdanı olan insanlar için. karakterinden, insanlığından ödün vermeden mağdur olmayı, şimdi ki şu iğrenç zalim halime yeğlerdim açıkçası.