bukowski şiirleri

entry120 galeri
    66.
  1. şiir

    birkaç
    iyi
    şiir

    yazmak
    bile

    çok fazla

    umutsuzluk

    tatminsizlik

    ve hayal kırıklığı

    gerektirir.

    herkese
    göre
    değildir

    şiir yazmak

    hatta

    okumak

    bile.

    akşam yemeği, 1933

    yemek yerken
    dudakları
    yağ içinde kalırdı
    babamın.

    ve sürekli
    yemeğin ne kadar
    leziz
    olduğundan
    herkesin bizim gibi
    yiyemediğinden
    söz ederdi.

    tabağındaki son lokmalara
    ekmeğini banmayı
    sever,
    zevkten
    ufak ufak
    inlerdi

    kahvesini
    höpürdeterek
    içer,
    fincanı
    masaya
    koyup:

    "tatlı ne var? jöle mi
    yoksa?" derdi.

    annem jöleyi
    büyük bir çanakta getirir
    babam
    kaşıklamaya
    başlardı.

    tuhaf sesler çıkardı jöleden,
    osuruk sesi gibi.

    ve kremşanti,
    jölenin üstüne boca ederdi.

    "hı hım! jöle ve
    kremşanti!"
    jöleyi
    emerdi
    kaşığından -
    rüzgar tüneline girmiş
    gibi ses çıkardı kaşıktan.

    tatlıyı da hakladıktan sonra
    devasa beyaz bir
    peçete ile
    silerdi ağzını,
    sert dairesel hareketlerle,
    peçete yüzünün tamamını
    örterdi neredeyse.

    ondan sonra
    sıra
    Camel
    sigarasındaydı.

    sigarayı
    tahta mutfak kibritlerinden
    biri ile yakar,
    kibriti söndürmeden
    küllüğe bırakırdı.

    sonra kahveden bir
    höpürtü, fincan masaya,
    Camel'den bir
    duman.

    "iyi doyduk, allaha
    şükür!"

    birkaç dakika sonra
    odamda
    karanlıkta
    yatağa uzandığımda
    yediğim yemekten ve
    gördüklerimden
    midem bulanmaya başlamış
    olurdu bile.

    tek güzel
    şey
    dışarda,
    benim yaşamadığım
    bir dünyada
    öten cırcır böceklerini
    dinlemekti.

    hava, ışık, zaman ve ferahlık

    " -biliyor musun, ya ailem vardı başımda ya da iş, araya
    hep bir şeyler girdi
    ama şimdi
    evimi sattım, nefis bir yer
    buldum, geniş bir stüdyo, o ferahlık
    o ışık, görmelisin
    hayatımda ilk kez yaratmak için yeterince
    mekanım ve ışığım olacak."

    hayır yavrum, yaratacağın varsa
    bir maden ocağında günde 16 saat
    çalışırken de yaratırsın
    ya da
    üç çocukla küçük bir odada
    işsizlik yardımı ile
    geçinirken,
    vücudun ve beynin
    kısmen parçalanmışken bile
    yaratırsın,
    kör
    topal
    felçli,

    kent depremle, bombardımanla, selle,
    yangınla boğuşurken sırtına bir
    kedi tırmanır ve sen
    yaratırsın.

    güzelim, havaymış, ışıkmış, zamanmış, ferahlıkmış,
    yok bunların bu işle ilgisi
    ve hiçbir şey yaratmazlar
    yeni bahaneler bulmaya yarayacak
    daha uzun bir hayattan
    başka.

    yüreğin kartalı

    bundan 2.000 yıl sonra
    hala burada iseler
    ne yazacaklar
    acaba?

    şimdi
    cabernet sauvignon içiyorum
    Bach dinleyerek; çok tuhaf: bu
    sürekli ölüm
    bu
    sürekli hayat

    sigara tutan
    elime bakınca
    ezelden beri
    buradaymışım
    gibi geliyor bana.

    şimdi
    süngü takmış birlikler
    komşu kasabaya giriyorlar.
    köpeğim, Tony, bana
    gülümsüyor.

    insanın kendini
    nedenini bilmeksizin
    iyi hissetmesi ne güzel:
    ya da sınırlı bile olsa
    seçimi olabilmesi;
    ya da biraz aşkı,
    nefrete
    dönüşmeyen,
    güvenin, dostlar, ama tanrılara
    değil,
    kendinize:
    sorma,
    anlat

    cehennemin
    gölgelerinde
    ulvi
    bir müzik
    bekliyor
    diyorum
    size.
    0 ...