avrupa'da ''çokkültürlülük'' ve ''bir arada yaşama'' konuları şimdilerde itibardan düşmüşse de, dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi avrupa'nın da başka dinden ve etnik gruplardan insanlarla bir arada yaşama gibi sorunu var. özellikle islamiyet'in belli bir gelişme içinde olduğu viyana ve batısındaki avrupa ülkelerinde yaklaşık 20 milyon müslüman'ın yaşadığı bir gerçek.
minareye karşı isviçrelilerin öne sürdüğü gerekçe ''minarenin islam dinin simgesi'' olmasıdır. bu doğru; minare islam'ın simgelerinden biridir. bir şehre uzaktan baktığınızda, eğer minare ve cami silüeti görünüyorsa, o şehirde müslümanların yaşadığını anlarsınız. Şu var ki; batı hıristiyanlığı anlamında islam tarihinde tepeden tırnağa sadece müslümanların yaşadığı ve sadece islam dininin sembollerinin süslediği bir ''islam şehri modeli'' yoktur. islam'ın hakim olduğu bütün şehirlerde (mekke ve medine hariç, çünkü bunların hükümleri istisnadır) başka dinden olan insanların da dinî sembolleri yer almıştır. çok ilginç nokta şu ki; islam tarihinde ve osmanlı'da bütün dinlerin mabetleri (cami, kilise, havra) şehrin merkezinde bulunmaktadır. yani merkez, hakim dinin mabetlerine ayrılmış da, diğerlerinin mabetleri kenara, yerleşim biriminin dışına itilmiş değildir. bu, gerçek anlamda sosyo-kültürel bir çoğulculuktur. söz konusu sahici çoğulculuk, islamiyet'in dışındaki dinlerin ve etnik grupların kendilerini temsil etme biçimlerinde de gözlenebilir. mimariden müziğe, farklı dil ve lehçelerin kullanımından yemek ve mutfak kültürüne, giyim kuşamdan oturma biçimlerine ve mekân kullanımına kadar her dinin ve etnisitenin etki ve tezahürünü şehrin mekanlarında müşahede etmek mümkündür.
istanbul, şam, kahire, bağdat, tahran ve diğer belli başlı bütün islam merkezleri buna somut örnekler teşkil eder.
sultan abdülhamid darülaceze'nin ortak mekanında üç mabet (cami, kilise ve havra) inşa ettirdi, hâlâ yan yana duruyorlar. istanbul'un tarihî yarımadasında eminönü, fatih ve beyoğlu ile üsküdar ve kadıköy'de camiler, kiliseler ve sinagoglar yan yana bulunmaktadır. hiç kimse tarihte, ''siz hıristiyansınız veya yahudisiniz, burada yaşamak istiyorsanız yasalarımızı kabul etmelisiniz (yani sembollerinizi ve mabetlerinizi ortadan kaldırmalısınız)'' demedi. aksine islam dininin yasaları (şeriat) onların temsilini öngördü. şimdilerde başka dinlere karşı belli belirsiz bir hoşgörüsüzlük varsa, bunun kaynakları, islam dinine veya islam tarihinin sosyo-politik tecrübesine değil, 20. yüzyılın modern siyasal ve kültürel telakkilerine dayanmaktadır.