Ruhsuz bakışlarla seni ararken, kendimi buldum bir sokak ötedeki mezarlıkta. Altında sereserpe yattığım öksüz mezar taşımın altından acılı uğultularımı duydum. Tükenişimin sessizliği sarmıştı her yeri. Taşlaşmaya yüz tutmuş kalbimin kokusu buram buram yayılıyordu dört bir yana.
Öyle bir kaybolmuştum ki, sanki duyulmamış sokak adlarının yazılı durduğu tabelaların tozlu direklerine iliştirilmiş bir kağıt parçası olmuştum. Notaları kaybolmuş bir şarkının anlamsız sözlerinde geziniyordum.
Tül bir perde gibi şeffaf duran sislerin kapladığı sıradağları seyre çıkmıştım aslında ben. Yada belki de bir ağacın tepesinden düşüp, kovuğuna saklanmıştım. Belki de göçmen bir kuşun kanadına sığınmış bilinmez yolculuklardaydım.
Sense baştan oyunu kaybetmeyi kabullenmiştin. Düşlerinde yarattığın pırıltılı masalları hiçe saymış, elini uzatmayı bile çok görmüştün bana. Oysa ben bekledim seni. Boncuklu heceler yolladım hep karanlıklara.
Ama sen aydınlıkta yaşamaya alışmıştın, kopamadın ışıltıdan. Süslü cümlelerle bezenmiş küçük pastalar yolladım rüyalarına. Şekilden şekle soktum renkli bulutları. Ama karanlıktaydım ben bir kere. Senin aydınlığına uzanamadı ellerim. Sen de farklı sayılmazdın. Karanlığıma bir gülümseme bile yollamadın.
Oysa ben mezar taşımın yanına oturup seni bekledim hep. Çırpınışlarım uyandırdı benim gibi yalnız yatan ölüleri. Kızgın bakışlar attılar ürpertili umutlarıma.
Oysa ben sadece mezar taşımın yanına oturmuş seni bekliyordum. Belki penceremin önünde beklersem seni, daha çabuk gelirsin diye.
Hasretin, bağışlanmayacak suçlar gibi cezalandırdı beni. Sulanmamış çiçeklerim sitem ediyorlardı artık. Sonsuzluğuma güvenip tutunmaya çalıştılar bana. Reddettim onları, koştum, kaçtım korkunç bir yağmura. Bağcıkları birbirine dolanmış ayakkabılarım bile engel olamadı kaçışıma.
Senin gibi iyi nedenlerim yoktu, gülümseyerek sabaha gözlerimi açmak için. Ne nedenlerim, ne yalanlarım, ne de bir sabahım vardı aslında. Elimde hiçbir şey yoktu sonsuzluğumun dışında.
Önce cam kırıkları saplandı gözlerime. Ardından mor buz parçaları kırıldı ellerimde. Sonra da çivisi çıkmış bir tahta parçasına takıldı ayaklarım. Benden geriye kalabilecek tek şey taşlaşmış ve sana kelepçelenmiş bir kalpti sadece. Ha bir de sonsuzluğum duruyordu yerinde.
Bugün karanlığımda bekledim yine seni. Geçirdiğim uykusuz gecelere inat, uyandığımda karanlığa uyanacağımı bile bile uzandım mezar taşımın altına doğru. Daldım sonsuzluğumun sahte masallarına.
Sonra karanlığıma uyandım içimdeki anlamsız huzurla. Penceremin önüne çıktım. Gelmişsin dün gece yanıma. Bir karanfil ve küçük bir not bırakmışsın. Sulamışsın da çiçeklerimi. Uzanmış uyuyakalmışsın toprağımda.
Yolun zoraki düşmüş olsa da yanıma, bil ki; artık sonsuzluğum senin yanında.