tanrının insana verdikleri

entry5 galeri
    1.
  1. tanım: farkında olmadığımız zenginliklerimizin ve fakirliklerimizin tümü.
    bir zamanlar güzel bir villada bir erkek çocuğu yaşarmış. çok da güzel bir yaşamı varmış.
    köpekkleri, atları, otomobilleri ve müziği severmiş.yüzmeye gider, futbol oynar, güzel kızlara bayılırmış.
    bir gün tanrıya uzun uzun düşündüm büyüdüğüm zaan neler istediğimi buldum demiş.
    neler? demiş tanrı.
    uçsuz bucaksız bir bahçe içinde, bir büyük evde yaşamak isterim. ön kapısında heykeller olsun. arka kapıda iki st. bernard köpeği...
    uzun , çok güzel ve müşfik bbir kadınla evlenmek isterim. siyah saçlı, mavi gözlü ve gitar çalan tatlı tatlı şarkılar söyleyen...
    üç güzlü oğlum olsun ki onlarla futbol oynayabileyim.
    büyüdüklkerinde birisi bilim adamı, öteki senatör, üçüncüsü de futbolcu olsun...
    ben bir seyyah olayım. okyanuslara yelken açayım, dağların zirvelerine tırmanayım, insanları kurtarayım...
    bir de kırmızı bir ferrarim olsun ve son sürat kullanayım demiş çocuk.(la bunları herkes ister yarram dediğinizi duyar gibiyim)
    bunlar ne güzel hayaller demiş tanrı.
    mutlu olmanı dilerim...
    bir gün oğlan futbol oynarken ayağını incitmiş.sonra değil dağlara, ağaçlara biletırmanamaz olmuş.okyanuslara yelken açmak da hayal olmuş tabii...
    bunun üzerine pazarlama okuyup, tıbbi malzemeler dağıtan bir şirket kurmuş.
    bir kızla evlenmiş, çok güzel ve çok müşfik. fakat uzun değil kısa ve gözleri mavi değil ela, saçları ise siyah.gitar çalamazmış ama çok güzel yemek pişirirmiş. olağanüstü güzel kuş resimleri yaparmış...
    işi dolayısı ile kent dışında bir villada değil şehirde bir apartmanın teras katında oturmak zorunda kalmış; fakat evinin deniz manzarası gene harikaymış.
    iki st bernard besleyecek bahçesi yokmuş ama evinde harika bir ankara kedisi varmış.
    üç kızı olmuş
    en küçükleri tekerlekli sandalyede yaşamak zorundaymış ama en güzeliymiş.
    üç kız da babalarını çok severlermiş.
    onunla futbol oynayamazlarmış ama birlikte denize, parka giderlermiş.
    iyi para kazamış ama öyle kırmızı bir ferrarisi olmamış.
    bir sabah uykudan üzüntü içinde uyanmuş ve en iyi arkadaşına koşmuş...
    ben demiş hiç mutlu değilim...
    neden? demiş, arkadaşı.
    çocukken siyah saçlı uzun boylu mavi gözlü gitar çalıp şarkılar söyleyen bir kızla evlenmek isterdim. oysa karım kısa ela gözlü ve gitar da çalamıyor.
    karın çok güzel demiş arkadaşı(noluyo lan)
    harika resimler yapıyor, enfes yemekler pişiriyor üstelik.
    adam dinlememiş bile onu.
    bir gün karısına hiç mutlu değilim! diye dökmüş içini.
    neden? demiş karısı.
    çünkü büyük bir bahçe içinde bir villada yaşamayı düşlerdim; oysa 47. kattabir apartman dairesine tıkıldım. iki st. bernardın yaşayacağı bir bahçem olsun isterdim hani nerede?...
    konforlu bir apartmanda yaşıyoruz demiş karısı. oturduğumuz yerden okyanus görünüyor. gülüyor, eğleniyor,birbirimizi seviyoruz. kedimizi okşuyor, güzel kuşların resimlerini yapıyoruz. üç de harika çocuğumuz var.
    adam dinlemiyormuş bile.
    ruh doktoruna koşmuş bir gün.
    ben mutsuzum! diye.
    neden? demiş doktor.
    çünkü ben bir gezgin olmak, okyanuslara açılmak, dağlara tırmanmak, insanları kurtarmak isterdim. oysa masa başı işim ve sakat bir dizim var şimdi...
    ama sattığın tıbbi malzemeler yığınla hayat kurtarıyor demiş doktor.
    adam dinlememiş bile. doktor da ona 100 £ vizite yazıp yollamış.
    adam bir gün muhasebecisine ben çok mutsuzum demiş.
    neden? demiş muhasebeci.
    bir kırmızı ferrarim olsun isterdi oysa metroyla evime gelip gidiyorum. bir yığında sorunum var.
    iyi giyiniyor, en iyi restorantlara gidiyorsun. bütün avrupa ve amerikayı gezdin demiş muhasebeci.
    adam dinlememiş bile.
    muhasebeci adama 100 £ danışma ücretini kaktırıp yollamış.
    çünkü oda kırmızı bir ferrari istiyormuş.
    adam rahibe çok mutsuzum demiş.
    neden demiş rahip.
    üç oğul isterdim. biri politikacı, biri bilim adamı, biri de sporcu. oysa üç kızım oldu. biri yürüyemiyor bile...
    ama çok güzel ve çok zeki üç kızın var demiş rahip. seni çok seviyorlar. başarılı oldular. biri hemşire, biri sanatçı, biri de müzik hocası...
    ama adam dinlemiyormuş bile.
    öyle mutsuzmuş ki hasta olmuş sonunda.
    bir beyaz hastane odasında, etrafı beyaz giyinmiş hemşirelerle dolu yatıyormuş.
    vücuduna bağlı teller hastaneye kendi sattığı kalp cihazına gidiyor, kollarına bağlı serumlarla besleniyormuş.
    fena halde mutsuzmuş adam şimdi.
    ailesi, dostları ve rahip yatağının başına toplanmışlar. onlar da üzüntü içindeymiş.
    mutlu olanlar sadece ruh doktoru ve muhasebecisiymiş.
    bir gece hastane odasında adam tanrıyla yalnız kaldığında tanrım demiş hatırlar mısın, çocukken sana yalvarmıştım ve isteklerimi sıralamıştım.
    hatırladım demiş tanrı. güzel bir hayaldi.
    peki, niye onların hiçbirini vermedin bana? demiş adam.
    verebilirdim demiş tanrı. ama sana istemediğin şeyleri vererek bir sürpriz yapmak istedim. bak neler verdim sana;
    güzel, sevecen eş, iyi bir iş ve yaşanacak güzel bir ev. üç tane tatlı kız evlat. bir araya getirdiğim en güzel yaşam paketlerinden biriydi bu(tanrı kampanya mı yapmı demeyin çarpılırsınız).
    evet demiş adam. ama bana benim gerçekten istediklerimi vereceksin sandım.
    ben de senin, benim gerçekten istediğimi vereceğini sandım demiş tanrı.
    sen ne istedin ki? demiş adam hayretle.
    tanrı nın da bazı şeyler isteyeceğini hiç düşünmemiş hayatında.
    sana verdiklerimle mutlu olmanı istemiştim demiş tanrı.
    adam karanlık odasında sabaha kadar düşünmüş.
    sonunda yeni bir hayal kurmaya başlamış ve bu hayalde zaten hep sahip olduğu şeyler varmış.


    sınır tanımadan büyük düşünmek ve hayal gücünü sonuna kadar zorlamak, ama elde ettikleriyle de mutlu olmayı bilebilmek... tanrının verebileceği en büyük iki nimet bu olsa gerek
    bakın bakalım, size neler vermiş Tanrı...
    0 ...