uyuma demiştim sana... gece ayakta tutmalıydın ki, onun beyaz elleri gezmemeliydi sol yanımda. seviyor beni. en azından benim onu sevdiğimi zannettirdiğim gibi o da beni kandırıyor... ikimiz de kanıyoruz. gercekten; bir gecede kirlenen sadece çarşaflar mıdır? ya iki... üç, dört gece sonra? zaman geçtikçe temizlenir miyiz?
dün gece seninle konuşmayı çok istemiştim. cünkü biliyorum ki senden gelecek mesajı merak ederken, yanımdakinin uykusu gelip yatacaktı. ben onunla yatmayacaktım, beni "uyumayacaktı", sadece kendini...
anlatılmamış bir hikaye değil. özel de değil. çirkin bir oda, çirkin gölgeler, çirkin gelişler, çirkin gidişler. o an için sorsan, dünyayı kurtarıyor belki.. o kadar önemli ki, sanki içindeki nefreti atarcasına terlemek.. öpüp, yaralarını iyileştirmek...
sonradan farkediyor insan, yaraları öpüldükçe iyileşmiyor. çocukken kendi kendimize yaralarımızın kabuklarıyla oynayıp kanatırdık ya...
şimdiyse birilerinin bu işi bizim yerimize yapması için ölüp bitiyoruz! yara aynı, o aynı, oda aynı... tek fark, o çocuk yok artık. kendi işini kendi halleden, magrur ama gururlu... yaralarıyla övünen... DELIKANLI !!! UYAN !!!
dün uyumasaydın, ben uyumasaydım, o uyusaydı, herkes daha mutlu uyanacaktı. sen hariç, ben dahil, o hariç...
uyumak istiyorum, kimse bana dokunmadan. değmeden. yatağım bile değmesin istiyorum. bu deri değmesin. bu kafes kalbime dar geliyor. uçmak için atıyor. taşıyamıyor.. sonra.. çaresiz.. uyuyor..uyanıyor..uyuyor..uyanıyor..
P.S.: bu yazının hazırlanması sırasında hiçbir çarşafa, çocuğa, "sol yan"lara, zarar verilmemiştir. kırılan bir kaç kalp, önceden kırılıp yapıştırılmış olduklarından suç öğesi ihtiva etmezler.
P.S.2: özellikle evde yalnız başınıza deneyiniz...