ilk olarak sosyolog şerif mardin'in ortaya attığı sorunsal. zaten kendisi hadiseyi ortaya attı ve başka üstüne bir şey demesine gerek kalmadı. anlayan-anlamayan, baskılayan-baskılanan, mahalleli-siteli, sağcı-solcu ve daha niceleri üzerine atıp tuttu. aslına bakılırsa onlar da sadece attı. hala tutan yok. çünkü bizim ülkemizde sol görüş artık olmadığından, olan da muhafazakar olduğundan mütevellit kavram ordan oraya atılıp duruyor. işte sağolsun ece temelkuran ve bir iki nitelikli aydın, tespitlerde gereken başarıyı gösterdi.
konunun özüne dönersek, bu topraklar demokrasi denen şey ile bire bir örtüşemediğinden, yıllardır yaşanan şeyi yaşıyoruz şu anda da. hep benzer olaylar başımıza gelenler. tarih ve aktörler değişiyor sadece. özünde hep aynı hoyratlık, anlayışsızlık, hoşgörüsüzlük ve bencillik. içimizdeki homojen toplum aşkını nasıl söndüreceğiz bilemiyorum. bu öyle bir aşk ki; son yapılan araştırmalarda türbansız kadınlara otobüste yer verilmemeye başlanmış mesela. aşka bak ki; aynı zamanda bu ve benzeri şeyler tırnak içindeki eksik eteklere bahşedilmiyor sadece. muhteşem kahve kültürümüz (ki en azından kıraathane kültürü diye adı değişse, o güzelim nimete yazık) kendi içindeki "küçükler"e de aşkından dem vuruyor. işin eğitimsel boyutu da var elbet. birçok bilgili-görgülü cahilimiz bu baskıyı algılayamıyor bile. çünkü kanıksamış. çünkü ezberlemiş ve alışmış. bu durum, onun hayatının bir parçası artık. tüm gün dört duvardaki koca baskısına alışan kadın için zaten bu konu çok kolay sorular içeriyor. fakat, kendi ayaklarım üzerinde duruyorum fasıllarında yüzen bizim o okumuş-bakımlı-alımlı kadınlarımız nasıl oluyor da bu kadar çabuk sineye çekiyorlar her şeyi. kimisi durumun farkında bile değil. sokakları birileri şekillendiriyor kendi basit ve küçük dünyalarıyla. ideolojileri ile bile diyemiyorum, o kadar basitler çünkü. bir düşünce sistemi oluşturabilmek onlar adına zor. dikte ettirmek bir sistem gerektirmiyor çünkü.
bu ülkeyi kanyon-metrocity'den oluşuyor sananlar uzağa gitmesinler. zaten niyetleri yok. ama sadece oraların bir (evet bir) arka sokağındaki dünyaları bir görsünler. ama bakmasınlar, görsünler.
onlar ve aslında herkes gördüklerini, yaşadıklarını cesaretine katıp dillendirsin. susmasın. bu pasifize edilme haline veryansın etsin. özgürlüğünden ödün veren, yaşamından ödün verir ki bu insanlığın kendine karşı işlediği en büyük suçlardan birisidir.