''üşümüyor musun burada'' diye sordu.
tek ayağımı duvara yaslamış, sigaramdan derin bir nefes çekerken işittim o tok sesini. göz ucuyla süzdüm baştan ayağa. siyah, deri bir mont vardı üzerinde, içinde de siyah boğazlı bir kazak. düşük bel buz mavisi bir blue jean giymişti. siyah kısa saçları, uzun kirpikleri, biçimli kalın kaşları ve kirli sakalı ile moda dergilerinden fırlamışa benziyordu. cevap vermedim ve kafamı çevirdim. sigaramdan bir nefes daha çektim. ''canını sıkan birşeyler var sanırım'' dedi, o da duvara yaslanmıştı. ona doğru döndüm, o da dosdoğru bana bakıyordu.zeytin gözleri deldi gözlerimi o an. burnu ne kadar da düzgün diye düşündüm; gözleri, çenesi, yanakları, alnı ve hatta kırışıklıkları bile öylesine güzeldi ki. ''sigara içer misin'' diye sordum, marlboro paketini uzatarak. içinden bir tane aldı. çakmağı çakarken, rüzgarın etkisini azaltmak için ellerini siper etti ellerime. sıcacıktı. omzuna yaslanıp ağlamak istedim o an. sarsaydı ya beni. sarılsaydı boynuma. okşasaydı uçuşan sarı saçlarımı. hiç konuşmadan kalsaydık öyle, ısınsaydım kollarında. son bir nefes daha alıp savurdum izmariti rüzgara doğru. ''hoşçakal'' dedim ve hızlı adımlarla caddenin karşısına doğru yürümeye başladım. arkama dönüp bakmak istemiyordum, bir an önce yalnızlığıma geri dönmek, acımı çekmek istiyordum. soğuk canımı yakıyordu, beynimde ise acı hatıralar dört dönüyordu. hafifçe koluma dokundu, irkildim. soluk soluğaydı. ''gitme'' dedi. kalbim deli gibi atıyordu. ''kalbimi kırmayacağını bilsem gider miyim hiç'' dedim içimden, ''diğerlerinden faklı olduğuna inansam''. yüzüne baktım, gözlerimin içine bakıyordu. karşı koyacak gücüm kalmamıştı, yeni bir hayal kırıklığına tahammül edebilir miydi kalbim düşünmeden, dudaklarıma doğru yaklaşan dudaklarına karşı koymadım. aşkla, tutkuyla öpüyordu, içimdeki sese inat ben de aynı şekilde karşılık veriyordum. sonra çektim kendimi. ''bize gidelim'' dedim, ''olur'' dedi. ve eve kadar yürürdük hiç konuşmadan. elleri ellerime kenetlenmişti.