siyaset kavramının oluşması, kökleşmesi ve "insan" merkeziyetinden zamanla uzaklaşması üzerinden incelenmesi gereken müphemdir. tarihte insan odaklı olmayıp, bireyi sürü psikolojisi üzerinden "gütmeye" kalkan nice yönetimler geldi geçti. kimi zaman "ideoloji" denen kinlerimizi maskeleştirdiğimiz dogmalar üzerinden, kimi zaman ise farklı vaat ve kandırmacalarla sentezlenen yönetimler vasıtasıyla yönetildik. hiçbiri gerçekten de demokrasi denen sonbahar yaprağını yakalayamadı da. hatta bırakın ona sahiplenmeyi, onu bir araç olarak görenler de oldu.
peki nedir bu demokrasi, ben söyleyeyim. demokrasi günümüzde bir sürü psikolojisi manipülasyonudur. 49 a karşı 51 in üstünlüğüdür. yani sayısal bir olgudur. sayısal üstünlük kuran cemiyetin diğeri üzerindeki etkisidir. dolayısıyla insan odağından çoktan uzaklaşmış, kitle kontrolüne girmiştir.
siyaset samimiyet kaldırmaz. çünkü şahsi menfaatlerin, "mülkün" bu denli kutsallaştırıldığı; kadrolaşmanın, kayırmacılığın bu şiddetle yürütüldüğü bir dünya siyasette samimiyeti geri plana itecektir. dolayısıyla durum biraz da konjonktürel. yönetimin odağına adalet duygusunun, inancın, hakkaniyet duygusunun oturtulmadığı bir dünyada samimiyet her zaman geri planda olacaktır.
siyaset temiz amaçlara ulaşmak adına oynanan pis bir oyundur. tabi, günümüz aktörleri bazında.