fakülte deki ilk yılımızdı. 3 kişi öğrenci evinde kalıyorduk izmir' de. selim memleketi yakın olduğundan gitti biz arkadaşla kaldık. bayram namazından sonra eve geldik yoldan aldığımız sıcak ekmekle güzelce bir kahvaltı yaptık. aileyle görüşme ve geriye kalan buruk bir tad.
televizyon filan derken uyudum kaldım.
öğleden sonraydı. mis gibi et kokularıyla uyandım. arkadaş gezmeye çıkmıştı kalktığımda.
aman allahım dayanılacak gibi değil taze et kokusu apartmanın önünde mangal kurup yakan komşular. çıkamadım pek bir merhabamız yoktu. bir miktar pay gönderirler komşular teflonda hallederim diye düşündüm. hoş teflonda benden yaşlı gösteriyor ama olsun. bir camdan bakıyorum kurbancılara bir mutfağa koşuyorum. karnımın gurultusunu bırakın tüm vucudum et diye titriyor. mutfağa girip çıkıyorum tuz biber var mı kontrol ediyorum. bir kitapta nazilerin esirleri konuşturmak için aç bırakıp taze pişirilmiş et kokusuyla konuşturduklarını okumuştum. masum ama etkili bir yol olduğunu anladım.( ukelalık olmassa kitabın adı Kuşku Mevsimi- Stephen King)
akşam üzeri ümidimi yitirdim. bir hırsla sokağa fırladım. açık kasap arıyorum et bulmak için. markette olur ama taze et istiyorum. et arama hızımdaki şevkle cami arayan bir müslüman kesin cennetlikti allah bilir. kasap bulamadım. yoruldum. en yakın kebapçıya gittim lahmacun yiyebildim. ama kesmedi valla. o kurbanı hiç unutamadım.
akşam arkadaşa anlattım. kasap aramaya verdiğin enerjiyi komşularla diyaloga yada bayramlaşmaya ayırsaydın et verirlerdi dedi. ama diğer zamanlarda selamlaşmadığım insanları kurban başında yakalamak olmadı işte.
hayır hayata küsüp vejeteryan yada kurban bayramı düşmanı olmadım. ama unutamadım o günkü sıkıntılı halimi.ağlayın diye değil beni anlayın ve kurban bayramı' nda öğrenci evi varsa yakınlarınızda mutlaka -varsa- bir pay verin diye yazmak istedim.