termosla çay getirmişlerdir yanlarında. ince belli bardakları vardır. araçları steyşındır çoğunlukla. kimi aracın en büyük ağacın altına park edilmesine rağmen kafaya kafaya düşen güneş ışınlarından kurtulmak için kapısı gölgelik vazifesi gören bagaja oturur. bir çok gazete getirmişlerdir yanlarında. bu kadar çok gazeteyi hayatlarında ilk defa görmemektedirler zira oturma odasındaki televizyonun altındaki dolapta eski gazeteler için ayrılmış özel bir bölüm vardır. bu evde gazetenin bulunabileceği en değerli mekandır orası ve gazetenn en uzun kaldığı yer. gazeteninde bundan dolayı hiçbir mutsuzluğu yoktur. resimlerini ifşa etmektense patates kabuklarına çöpe giden yolda eşlik etmek onunda tercihidir. bugün ise görevi çöpe gitmek değil koca yağlı popolarla kaldırım arasına giren elçi olmaktır. birde evde gazete kalmamış deyip yoldan gazete almak vardır sadece üstüne oturmak için ki bu baya bi acıdır. arabada sınava girecek olan bünye aklı başında bir bünyeyse "ben ne sınavına giriyorumki?!" demesine yol açar. bir gün önceden yapılmış poğaçalar da bagajdadır. hiç kaçmaz. güzel bir pazar günüdür bu. ve bu aile için "piknik" formatında değerlendirilmelidir.
kurbanımız sınava yollanır. bol tükürük bir avuç okunmuş pirinç 2 litre su ve bilimum şekerlerle birlikte. arkasından dualar okunur. çocuk gözden kaybolunca bardaklara demli çaylar konmayabaşlanır. ardından ellere dua kitapları alınır. sureler okunur. durulur. bi sigara yakılır. ardından bi tane daha. kadınlar dünkü diziyi konuşur nedensiz. dünkü maçı da erkekler. "bariz penaltıydı abi o" , "firuzeyi gördünmü bi onun koynunda bi onun" tekrar sureler okunmaya başlanır. "acaba içerde ne yapıyodur şimdi" akıllara geldi mi işin rengi değişir. gerçekten dualar başlar o zaman. herkes inancının en yüksek mertebesindekinden yardım ister sınav kurbanı için.
dostluklar kurulur yine nedensiz. ortak kurbanları ortak dertleri vardır belki ondan. belki heyecanları korkuları içlerine sığmamaktadır , belkide sadece türk olduklarından. samimiyet içtenlik birden kaybolur o dostluklarda. bizimki şöle çalıştı böyle puanlar aldı lafları beyinleri deler. içinden " ah be çocuğum sende az çalışsaydın" cümleleri geçerken dıştan "hmmm öylemi. tabi hayırlısı." denerek "ben artk gidiyim eşim kızmasın" cümlesine hazırlık yapılır. bi an çocuk sınavı kaybetmiştir onlar için bir an başaracağının umudu ile gözleri parlar. karmakarışıklardır. kendilerine üzülemezler ama. içeridekini düşünürler ve yardım isterler en yüceden. kendilerinin bişe yapamayacakları ellerinin kollarının bağlı olduğu yerde inandıklarından medet umarlar. birden ağlayan bir çocuk ilişir gözlerine. anlayamazlar önce. gidip gitmemek arasında kararsız kalırlar. sonra kulaklarını dikip dinlerler. birbirlerine sorarlar " n'olmuş?" diye. çocuğun burnu kanamış, kan optik forma damlamış çocuk dayanamış çıkmıştır sınavdan. birden şükrederler. o çocuğun başına gelenlere değil. o çocuğun kendi yakınları olmadığına. unuturlar " ah be oğlum sede hiç çalışmadın" ı unuturlar " ayşe teyzenin kızı 500 puan almış" ı. "aman sağlığı bozulmasında" derler. "onun canı sağolsun, bu seneye olmazsa seneye" lafı hep ceplerindedir zaten. ellerinin uzanabileceği en yakın yerde.
sonra çıkar kurbanımız. sarılırlar. sanki uzak bir yoldan gelmiş. sanki bir badire atlatmış. "nasılsın" derler. nasıl geçti demezler. kötü bişe olamadığını duymak onları daha çok rahatlatır. sonra atlarlar steyşınlarına evin yolunu tutarlar. kimi piknik yapmıştır o gün kimi ağlamıştır. kimi hayatının sınavına girmiş kimi burnu kanayınca çıkmıştır. puan gelir ilerde bi yeri kazanır ve kahraman olur çocuk ya da bir daha ki seneye kadar kurban. laf işitir zaman zaman başarısız olmuşsa, övülür eğer kazanmışsa ama birdahaki sınavına kadar.
güzide türk eğitim sisteminin güzide sınav mantığının yüne güzide parçasıdır sınavdaki yakınını dışarıda bekleyen güruh. anılarda yer eder kendine.