bir insanı uzun süredir tanımak ne güzel. ya da şöyle bir durum var. birilerine ben şunu şu kadar seneden beri tanıyorum demek. yani ne bileyim ben onun iliğinde üretilen kanın ne şekil olduğunu bilirim tarzında. hani karşındakine nasıl bir mesaj veriyor bilmiyorum ama bana harbi bir ego tatmini yaşatıyor. tamam belki birilerini tanımak için yıllar gerekmez. ama yani ayrı bir karizması var sanki "ben şunu 10 senedir tanıyorum." filan demenin. yani şöyle de bir şey var. uzun süredir tanıdığın berbere gidip traş olmak ya da çocukluğundan beri tanıdığın mahalle bakkalına gidip bir kilo pirinç almak. belki ben bunu yaşamadım diye bana çok çekici geliyor. ama harbiden çok özeniyorum böylelerine. yani bakıyorum mesela ben sabah daha gözümü açamamışken adam sabah şortunu askılısını terliğini giymiş, koltuk altında gazetesi elindeki poşette ekmeği bakkalla sohbet ediyor. hatta muhtemelen o aldıklarını hesaba yazdırmış. yanında da küçük kızını getirmiş kızını uyarıyor arada bir" kızım dokanma oraya buraya" filan diye. ben hep öyle olmak istedim. yani o dükkana girip "bir posta gastesi" diyen suratsız sakallı üniversite öğrencisi değil de; "abi gaaassaray akşam ne geçirdi be" diyen adam olmak isterdim. ya da "bunların hepsi eğitimsizlikten." diyen mahallede oturan öğretmen olmayı. veya berber olayı. yani hiç tanımadığın bir berbere gitmek ne kötü bir şey. yani adam seni tanımıyor ya. nasıl bi şekil istiyorsun bilmiyor. ama tanıdığın olsa mesela. hani girince dükkana "selam bilmem ne abi" desen. sonra sana sıra bekletmeden direkt alsa traş etse. ya da sıra beklerken gazete okusan bir taraftanda berberle sohbeet etsen. bir de diğer müşterilerden daha çok özense. sonra sana diğer müşterilerin yanında bebekliğinden beri traş ediyorum seni filan dese. fena mı olurdu.