din

entry1164 galeri video1
    267.
  1. insan evrimini tamamlayıp soru sormaya başlaması ile birlikte gelişmeye de başlamıştır. Gelişen insan, bilimsel anlamda da ilerlemeler kaydettikçe soracağı sorular azalacağına artmıştır. Zaman ilerledikçe geçmişini de merak eden insanın odaklandığı ana noktalar evren ve tanrı olguları olmuştur. Evren nedir? Nasıl oluşmuştur? Tanrı var mıdır? Tanrı, evren ve insan nasıl bir ilişki içindedir? Bu entryde çeşitli görüşler ışığında bu sorulara cevap bulunmaya çalışılacaktır sevgili yiğitler.

    ama önce biraz fen bilgisi yapalım hacıt:

    Dünya, güneş sistemi içinde, güneşten 150 milyon km uzakta ve güneşe en yakın 3. gezegen olarak yaşamını sürdürmektedir. Güneş sistemimiz, yaklaşık 130 ışık yılı uzunluğunda ve yaklaşık 200 milyar yıldız içeren Samanyolu adı verilen bir galaksi içinde yer almaktadır. Galaksimiz ise yine en yakını yaklaşık 2.5 milyon ışık yılı uzaklıkta bulunan evrendeki milyarlarca galaksiden yalnızca biridir. Samanyolu içerisinde güneşimize en yakın yıldız güneşten yaklaşık 4 ışık yılı uzaklıktadır. Işık yılı kavramını biraz açmak gerekirse; Işık yılı, ışık hızı (saniyede 300 bin km) ile gittiğimizde 1 dünya yılı sonunda alacağımız mesafedir. Bu hızın büyüklüğünü açıklamak için bazı örnekler vermek gerekirse ; ışık hızının onda biri ile bile gidebilsek, ekvator çevresinin dörtte üçünü 1 saniyede kat edebilir, ışık hızının yüzde biri ile gidebilsek de Ankara dan Londra'ya yaklaşık 1 saniye içinde varabiliriz.

    Aynı mantıkla güneş ışığı dünyaya 8 dakika sonra ulaşmaktadır. Başka bir deyişle biz güneşe korunaklı bir gözlükle baktığımız zaman, güneşin 8 dakika önceki halini görürüz. Çıplak gözle dünyadan görülebilen ve galaksimize en yakın galaksi olan Andromeda'nın ise yaklaşık 2.5 milyon yıl önceki hali görülmektedir. Hubble uzay teleskopu dünyadan yaklaşık 10-15 milyar ışık yılı uzakta olan galaksileri keşfetmiştir. Buradan yola çıkarak gökbilimciler evrenin yaşını yaklaşık 15 milyar yıl olarak hesap etmektedirler.

    buraya kadar tamam mı sevgili dostum? iyi oku o zaman devam ediyorum:

    Evrenin başlangıcı ile ilgili olarak çeşitli görüşler olmasına karşılık günümüzde ''büyük patlama (bkz: big bang)'' teorisi daha fazla yandaş bulmuştur diyebiliriz. Bende şu ana kadar bilim ile desteklenebilen alternatif bir görüş olmadığı için bu görüşü benimseyenlerdenim. Büyük patlama teorisi aynı zamanda tanrının varlığı açısından da önemlidir. Patlama sonrası hiçlikten madde açığa çıkmış ise bu gücü yöneten bir gücün olduğunu da kabul etmek zorunda kalırız. Bu güç tanrıdır. Hiçlikten yukarıda tasvir etmeye çalıştığımız büyüklükte bir everen yaratabilen tanrının hata yapması düşünülemez. Tanrı evreni kusursuz ve bütün kurallarıyla birlikte yaratmıştır. Tanrı hatasız yarattığı evrenin devinimine karışma ihtiyacı hisseder mi?. Bir başka önemli konu da şudur ki; Tanrı evreni yaratıp kendi köşesine mi çekilmiştir? Çekildi ise o köşe nerededir? Yoksa evren ile tanrı ayrı ayrı yerlerde değil de, iç içe geçmiş vaziyette midir? Son sorunun cevabı evet ise tanrının evrenin her yerinde olduğu da söylenebilir. Ters mantık ile de, eğer evrenimiz ve/veya başka evrenler de yok ise tanrı da yoktur denebilir. Ancak bu durumda büyük patlamadan önce tanrının nerede olduğunu sorgulamamıza neden olur. Bu yeni durumu da açıklamak için getirilen bir başka görüş ise evrenin patlamadan sonra maksimum şişkinliğe ulaşması ve tekrar büzülerek minimum hale gelmesi ve tekrar patlaması şeklindeki bitmeyen döngüdür. Problem ise bu bitmeyen döngü içinde tanrıyı nereye koyacağımızdır. Acaba tanrı bitmeyen döngüyü başlatıp, kendisi de her bir başlangıçta ayrı bir senaryo içinde evren ile bütünleşmekte midir?

    neyse ustalar. ben sizin kafanızı karıştırmadan ve fazla derine inmeden şunu söyleyeyim ki, ''büyük patlama'' ile başladığını kabul ettiğimiz evrenimiz, yaratıldığı an konan bütün kuralları ile birlikte ''hatasız'' devinimini sürdürmektedir. Dünyadan baktığımızda aklın hayalin alamayacağı kadar büyük bir evren içinde güneş sistemimiz, okyanus tabanındaki bir kum tanesinin içindeki bir atom gibidir. Bu kum tanesi atomunun içinde yaşananlar okyanusu ne kadar ilgilendirirse, bu kum tanesi atomunun çevresinde dolanan bir elektron gibi olan dünyamızdaki yaşam da evreni dolayısı ile tanrıyı o kadar ilgilendirir . Bu büyüklük içinde insanın çektiği ''sıkıntılar'' tanrı için ne anlam ifade eder? Eğer insanın çektiği ''sıkıntılar'' tanrı için bir anlam taşıyorduysa , tanrı bu ''sıkıntı''yı baştan engelleyemez miydi? Neden dünyamızda yaşayan diğer yaratıklar sıkıntı içinde değil de insan sıkıntıda? Her gün aslanlar veya diğer yırtıcılar tarafından yenme ihtimali olan zebralar, antiloplar, bufalolar veya yaşam mücadelesi veren diğer hayvanlar değil de neden insan? Nedeni basit. insan: düşünen, topluca yaşamayı bilmeyip de topluca yaşamak zorunda olan, bilinen en bencil yaratık da ondan. Topluca yaşayabilmek için belli kurallar koymayı akıl edebilecek ve kurallara uymayanlara yaptırım uygulayacak kadar da zeki bir yaratık, insan. Kurallar konuldu ve güzel güzel huzur içinde yaşamaya başlanıldı. Peki, kurallara uymayanlara yaptırım nasıl uygulanacak? Tabii ki korkutarak. Canından başka kaybedecek hiçbir şeyi olmayan ve baskı ve zulüm ile de ıslah edilemeyen insan etkili ve kalıcı bir biçimde nasıl korkutulacak? Tabii ki ölümden sonra başına gelecek şeylerle. Peki bu korkutmayı kim yapacak? Tabii ki görünmeyen, bilinmeyen tarafla iletişim kurduğunu söyleyen ve mucizeler yarattığına inanılan kişiler vasıtasıyla(bakınız vermiyorum bile).

    Dünya tarihinde yukarıda anlattığım mantık çerçevesinde çok zeki ve herkesin mutluluğunu gerçekten isteyen lider vasıflı insanlar toplumlara önderlik etmişler ve bu insanların etkileri günümüze kadar da güçlenerek gelmiştir. Ortalama insan zekasından çok daha yüksek zeka ve akıl seviyesine sahip bu insanlar farklılıkları ile diğer insanlardan bariz bir şekilde ayrı olmalarından dolayı, bir anlamda seçilmişlerdir. Bu insanların ortak tarafı hemen hemen hepsinin aynı coğrafyada ortaya çıkmış olmalarıdır. Bu durum da bize o coğrafyada birlikte yaşayabilme kültürüne ihtiyaç duyulduğunu gösterir.

    Temellerinde büyük bir insan sevgisi ve birlikte yaşayabilme arzusu olan bu yeni kültürler, liderlerinin ölümlerinden sonra zamanla art niyetli kişiler tarafından yozlaştırılmış ve güç kullanma aracı haline dönüştürülmüşlerdir. insanların ''saf'' inanma duygularını kullanmaya dayalı bu yozlaşmalar, barış ve kardeşlik yerine köleliği, acıyı ve ölümü getirerek insanları yüzyıllarca sürecek derin üzüntülere itmişlerdir. Yozlaşmaların etkilerini günümüzde de görmek mümkündür. Doğası gereği inanma isteği çok baskın olan insanlar, bu yozlaşmalardan ancak ve ancak aklın ve bilimin önderliğinde kardeşlik , barış ve birlikte yaşayabilmenin verdiği haz duyguları içinde çağdaş eğitimin vereceği destek ile veya bir başka deyişle ''medenileşerek'' kurtulabilirler.

    (bkz: deizm)
    0 ...
  1. henüz yorum girilmemiş
© 2025 uludağ sözlük