demokrasi insan hakları ile sınırlandırılmadığı zaman çoğunluğun diktatörlüğüne dönüşür. "çoğunluk ne isterse o doğrudur" görüşü fransız ihtilalinden sonra ilk uygulanan demokrasilere uygulanmıştır. ama zamanla görülmüş ki eskiden insan hakları çerçevesinde hakları olan azınlıkta kalan insanların haklarını çoğunluk gaspedebilmekte ve zulüme dönüşmekte. bu nedenle insan hakları demokrasinin sınırlarını çizmiş ve bu şekilde uygulanmaya başlanmıştır.
türkiye cumhuriyeti ise ilkel demokrasiyi belki işine geldiği için almıştır ve uygulamıştır. "egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" demek ile bu tastiklenir. 1960 ihtilaline kadar bu şekilde yönetilmişken iktidardan uzaklaşan güçler anlamışlar ki yeri gelip kendileri muhalefette kalabiliyor ve kendi hakları da çiğnenebiliyor. bu nedenle mecburi modern demokrasiye geçilerek anayasal haklar belirlenmeye çalışılmış ve bu anayasaya uygun kanunlar çıkarılabilsin, uygun olmayanlar çıkarılmasın diyerek anayasa mahkemesi kurulmuştur. fakat bizim anayasada toplumun bir kısmını kısıtlayan hükümler vardır. anayasalar her insanın hak ve özgürlüklerinin belirlenip çiğnenmemesini sağlaması gerekirken, bizim anayasamız bir çok yerinde kişilerin haklarını kısıtlayıcı bir anayasadır. neden insanların haklarını açıkça belirlemek yere insanların hakları olmayanları belirlediğine gelince durumu açıklamak benim açımdan kolaydır. muhalefete düşme ihtimaline karşı cuntacılar kendi haklarının yenmemesini istiyor fakat yeri gelip başkalarının haklarını da kısıtlı bırakmak istiyorlar. şu bu şekilde özgürdür yazarsanız her insan o özgürlüğe ve hakka kavuşur. ama şunun sınırları şuraya kadardır derseniz kendi istediğiniz kadarını özgür bırakmakla yetinebilirsiniz. birde kendinizden olan bir anayasa mahkemesi kurarsanız muallak terimler yaşanan zamana göre farklı uygulamalar yapabilmeyi mümkün kılar.