28 şubat için ortam hazırlayan iki büyük olaydan birisidir. sayelerinde doğru yol-refah partisi hükümeti bir darbe ile indirilmiş ve inançlı insanlar devlet ve hükümet kurumlarından kovularak uzaklaştırılmış, mevkilere ulusalcı ergenekoncular yerleştirilmiştir. sürecin 31 mart vakası ile benzerliği dikkat çekicidir. yönetenlerle ilgisi olmayan olaylar yöneticilerin kelllelerine mal olmustur. diğer olay ise susurluk kazasıdır. bu ülkede susurlukta birarada olanlar sanki ilk kez ifşa olmuş muamelesi yapılmıştır. oysa ki her gün olmadık insanların olmadık insanlarla birlikteliklerini görüyorduk ve hala görüyoruz. hemde hiç gizlemeye gerek duymuyorlardı ve hala duymuyorlar. her iki olay hükümetle ilgisi olmadığı halde hükümet suçlanıp provoke edilmiş ve bazısı saf, bazısı ard niyetli halkımız sürekli aydınlık için bir dakika karanlık eylemleri düzenleyen provokatörlerce kışkırtılmış, hükümetin devrilmesine ve darbe sürecine destek vermişlerdir. o zamanlar bu eylem için erbakan ve refah kurmayları halkın bu kadar saf olacağına inanamamışlar ve "glu glu dansı yapıyorlar" türünden laflar demişlerdi. sağolsun büyük medyamız bu lafın ne anlama geldiğini hiç yazmamışlar refahlılara açıklama fırsatı vermemişlerdi. sadece halkla alay ediyorlar diye lanse edildi.
sonuçta başörtülü kadınlar asıl hedef oldu. çünkü toplumu şekillendiren analardır. başörtülü kadınların ancak temizlikçi, köylü, gündelikçi, kapıcı olabileceği iddia edildi ve ancak ona izin verildi, veriliyor.
bazı saflar hala görmek istemiyor veya göremiyor. darbeciler artık ellerine silah alıp darbe yapamıyor. eskiden iletişim zayıftı ve devletin radyosunu, televizyonunu, olan bir kaç gazeteyi kapatıp sansürlediğinde başbakanlığı basıp darbe yaptığın sonradan anlaşılıyordu ve halkın tepki gösterecek fırsatı kalmıyordu. şimdi darbeler için arkalarında bir toplum desteği gerek. toplumda kargaşa çıkartacak ikilik yaratacak olaylar düzenleyip medya desteğiyle hükümeti karalayıp kanunsuz şekilde indiremediği hükümeti insanlara korku yükleyerek indirmeyi deniyorlar.
Danıştay baskını ve Cumhuriyet'e bombalı saldırılar, Hrant Dink'in öldürülmesi, birkaç ay sonra da Malatya'da üç Hıristiyan'ın vahşice katledilmesi, Cumhuriyet mitingleri ard arda geldi. 27 Nisan 2007'de yayımlanan e-muhtırada, "Ne mutlu Türküm" demeyenler düşman ilan edildi. 367 krizi, sınır ötesi operasyonlar, patlayan bombalar, patlayamayan bombalar, gazetelerde boy boy tehlikenin farkında mısınız, "16 Mayıs'ta saatler 100 yıl geri alınıyor?" propagandası ile halka korku aşılanmaya çalışıldı. maalesef halk durduk yere derin devlete karşı protesto yaptığını düşündüğü bir dakika karanlık eylemlerinin nelere neden olduğunu görüp akıllanmıştı. darbeciler ve darbe yardakçıları elleri böğründe kaldı. şimdi de yargı hukuksuz dinleniyor diye veryansın ediyorlar. yıllardır bu ülkede insanlar hukuksuzca dinleniyor, hukuksuzca mahkemeye çıkmadan hapislerde çürüyor. hakimlerin hukuksuzlukları kendi içlerinde de dinlemeye neden olunca mı aklınıza geldi. tabii ki amaç belli. ülkede kargaşa, huzursuzluk ve güvensizlik var deyip darbeye sebep aramak. türkiye'nin dibini azar azar kazıyıp o karanlık darbe yollarına gitmeye çalışanlar elbet cezasını bulacaktır.