teğet hayatlar yaşıyorsun. anlat anlat karşıdakine, tanıtmaya çalış kendini, başar ve git. teğet hayatlar, ne değiyorlar birbirine ne birlikte, iç içe, ne de içinde. anda rastlıyor, gülümsüyorsun sebepsiz. "ne kadar ahlaksız yalan söylemek?"!? ; sebebi var gülümsemenin. insansın. ama teğet hayatlara gülümseyen bir insan. bedava bir buket çiçeği tek tek dağıtıp, insanların ellerine tutuşturup gitmek gibi. Dost ediniyorsun. yanına koyuyor, geçirdiğin zamanı doyasıya dolduruyor ve sen kadar senin gibi düşünen vehatta mimiklerini paylaştığın dostların oluyor. iki bilemedin üç vakte kadar değişen, başkalarının "beni" olan ve seni gömen dostlar. teğet dostlar ediniyorsun. gideceklerini hissedemeden, bilemeden, unuttuğunu sandığın.
bir heyelanın önüne katıp götürdüğü teğet aşklar yaşıyorsun. ya da aşk yaşıyorsun ama hep bitecek korkusu içinde. yaran kabuk bağlamış eski bir etik de olsa, sen kaşıyorsun. aşkını kaçırıyorsun bir hızlı tren mesafesinde. yıldızlar kadar çok "seni seviyorum".
"teğet aşk en zor olanı olsa gerek" dedi, fikirlerinin dışavurumunu güçlüleştirdiğini düşünerek. sağ elinde bitmeye yüz tutmuş bir adet sigara. uçup odanın tavanında sevişen duman ve dudağının kenarında minik bir gülümseme. özlem insana sırtını döner mi?
bilemem.
bilemediğimi gördüğüm zaman ise daha çok üşürcesine,
bir bina ettim ellerimle, seneler
biriktirdiğim tuğlalar düşlerim,
çimento harcım yalan benim.
görmeyen gözlerime eksen gerçekler,
aksi yansıyan bilinçaltımda heryerini gizledim.
seni dağıttım ben ellerimle, odamın tavanındaki dumanın içinde.
şairane konuşuyorsun!? insan kendi kendine şairane konuşmamalı. yoksa kendine de teğet geçer zaman bunu bilemeyecek kadar genç değilsin. varlığının yokluğunu düşlediğini biliyorum. gideceğin yerin bileti veya tarifesi yok, vehatta eğer olsaydı bir sigortası sen gitmezdin. ya düşünülmezse olmamışlığım korkusuyla donanır, ellerine aldığın kalemi silah yapardın. dostların var senin. sana bendenden daha yakın dostların. ama gösteremezsin en içini, teğet geçecekler korkusu belki de en sahtesi.
dağıtılır mı mutluluklar sabah ezanında? ya da korkuyla yüzleşmiş bir iki ufak gün tanesi, tacında parlak parlak bekler mi seni?
soru sorardı düşüncelerini açmak için!? korktuğu nesne kendisi ve varlığı en çok. dağıtabilen bir iskambil kulesini ya da tekrar yapabilen. zamana yeniden yapılandırmayı sığdırdığında, sana en gerekli olan, medyan mutluluğu sağlayacak amortisman katkısı. biz bunlara gülücük diyoruz. bir buket çiçek içerisinde, tek değeri önemsiz bireydir gülücük. öyle dağıtmalısın ki, dikene razı olana gül, gülü bekleyene sümbül vermelisin. vermelisin ki delilik kadar sana uzak olan teğet düşünceler, onların akıllarında şekillenmeli ve sana geri dönmeli.
bencil değilim. geri dönüşler için gülmedim hiç hayata ve ben bu parmaklarda dokunduğum kadifeyi hiç unutmadım. anılarımı canlandırıp, içinde yüzebilecek kadar geniştir atölyem. yeter ki çal kapısını. göreceksin sana da güleceğim.
sen dağıtacaksın yalnızlığı, bense korkmaya devam edeceğim. ta ki düş atolyemdeki çekiç sesleri, tüm mezhepsiz korkuları bastırana kadar. varlığınla şenleneceğim. yalnızlığımı ekip, seni biçeceğim.